Belleklerimize musallat olan unutkanlık hastalığını aşarak, yüzyıllardır bu toprakları yoğuran, insanımızı mayalayan değerleri yeniden keşfe soyunmalıyız. Yunus Emre'nin, Hacı Bektaş-ı Velî'nin, Eşrefoğlu Rûmî'nin, Mevlânâ Celâleddin'in ve daha pek çok gönül adamının yeniden keşfedilmesi gerekiyor. Bu keşif, ülkemizin bilim ortamlarında kültürel değerlerimizin hiçbir eziklik duymaksızın dolaşıma sokulmasıyla vücut bulabilir. Psikoloji kürsülerinde Mevlânâ'nın özgün psikoloji modellerini inceleyen tezler neden yapılmasın? Mutsuzluğun tırmandığı bir çağda, Sufi irfanına niçin kulak verilmesin?..
Bir sûfi piri, bir keresinde şakirtlerinden kendisiyle seyr-i sülûka geçmeden önce ne gibi bir benlik davaları olduģunu söylemelerıni istedi.
Birincisi:"Ben kendimi dünyanın enyakışıklı erkeği sanıyordum dedi.”
İkincisi:"Ben dindar olduğum için seçilmıslerden olduğuma inanıyordum."
Üçüncüsü:"Ben öğretebildiğimi sanıyordum."
Ve Dördüncüsü de:Benim benlik davam bunların hepsinden daha büyüktü, ben de öğrenebildiğime inanıyordum” dedi.
Pir, ‘en büyük benlik davasının, dördüncüsünün söylediği' olduğuna işaret etti.
Kitabı okuma yeterliliğim yokmuş açıkçası. Kendimi zorlayarak okudum.Ne kadar anlayabilir ne kadar öğrenebilirsem o kadar olsun diyerek okudum.Psikolojik terimler çok fazla o yüzden anlamakta zorluk çektim.