Eser, sefalet içinde yaşayan, yarının ne getireceğini bilemeyen, sömürülen “yaşamaktan ruhları uyuşan” Can adlı kabilenin hikâyesini anlatır.”Can” halkının mensubu olan Nazar Çagatayev, bir Sovyet iktisatçısı sıfatıyla, ölüme yürüyen halkını dirilişe ikna etmeye çalışır.Açlığın, yokluğun,kimsesizliğin eşlik ettiği diriliş ve kölelik hattındaki zorlu yolculuğu nefesimi tutarak okudum.
–Ne denir o halka hatırında mı?”
–Bir şey denmezdi” diye yanıtladı Çagatayev. Ama kendi kendisine kısa bir ad vermişti.
–Nasıl bir ad?”
–Can...Ruh ya da tatlı hayat anlamında. O halkın ruhundan ve kadınların, anaların ona bağışladığı tatlı hayatından başka hiçbir şeysi yoktu- halkı doğuran analardır çünkü.”
”Sömürünün her türlüsü insanın ruhunu sakatlamakla, onu ölüme alıştırmakla başlar, öyle kurulur egemenlik, başka türlü köle köle olmaz.Ve sürer ruhun sakatlanışı gitgide artarak, kölenin sağduyusu deliliğe dönüşüne dek...”
“Ben artık başkasının gücüyle yaşıyorum evlat, kendiminkini bitirdiğim çok oldu...”
”Neden ölmek istediniz?" diye sormuştu ihtiyarlara Çağatayev.
"Ruhumuz uyuştu yaşamaktan." demişti Sufyan.”
”Ruh ölmez, dedi.Yabancılaşır.”
Bak ne diyeceğim anne.Gel hiçbir şey düşünmeden yaşayalım yokmuşuz gibi.
”Yaşlar gözlerimize dayansa da ağlamayacağız, gülümseyeceğiz sevinçten, derin yüreğimize erişemeyecek kimse;aydınlık günlere kavuştuğunda yüreğimiz insanların ve cümle hayatın huzuruna kendisi çıkacak, ellerini uzatacak onlara ki yakındır o aydınlık günler...”