Ebu Saidi'l-Hudrî ve Seleme İbni'l-Ekva' ve İbn-i Ebî Vehb ve Ebu Hüreyre ve bir vak'a sahibi çoban (Uhban) gibi müteaddid tarîklerle haber veriyorlar ki:
Bir kurd, keçilerden birisini tutmuş; çoban, kurdun elinden kurtarmış.
Zi'b demiş: "Allah'tan korkmadın, benim rızkımı elimden aldın." Çoban demiş: "Acaib, zi'b konuşur mu?" Zi'b ona demiş: "Acib senin halindedir ki, bu yerin arka tarafında bir Zât var ki; sizi Cennet'e davet ediyor, peygamberdir, onu tanımıyorsunuz!" Bütün tarîkler kurdun konuşmasında müttefik olmakla beraber, kuvvetli bir tarîk olan Ebu Hüreyre ihbarında diyor ki: Çoban kurda demiş: "Ben gideceğim; fakat kim benim keçilerime bakacak?" Zi'b demiş: "Ben bakacağım." Çoban ise, çobanlığı kurda devredip gelmiş.
Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'ı görmüş, iman etmiş, dönüp gitmiş.
Zi'bi çoban bulmuş.
Zayiat yok.
Bir keçi ona kesmiş, çünki ona üstadlık etmiş.
Bir tarîkte: Rüesa-yı Kureyş'ten Ebu Süfyan ile Safvan bir kurdu gördüler, bir ceylanı takib edip Harem-i Şerif'e girdi.
Kurd dönmüş, sonra taaccüb etmişler.
Kurd konuşmuş, risalet-i Ahmediyeyi haber vermiş.
Ebu Süfyan, Safvan'a demiş ki: "Bu kıssayı kimseye söylemeyelim, korkarım Mekke boşalıp onlara iltihak edecekler."