Cisimsel nur, kaim nurun misali, yani gölgesidir, tıpkı bedensel hayatın kaim hayatın eseri ve gölgesi olması gibi.
Hayat da soyut nurluğun kendisidir.
Cevherin makulü de cevherdir. Zira o bir konuda olmaksızın mevcuttur. Yani onun mâhiyeti var olduğunda bir konuda olmaksızın var olur. Cepteki mıknatıs her ne kadar demiri çekmese de cepten çıkarıldığında çeker. Makul de böyle olup, ayın olarak vâki olduğunda bir konuda olmaksızın var olur. Oysa bu, itibarları zayi etmesi ve tümeli tikelin yerine alması itibariyle yanlıştır. Mıknatısın şahsından dolayı kendisinin cepten çıkmasına ve bilfiil çekmesine bir mani yoktur. Oysa zihnî sûretin mahallinden intikali ve ayın olarak bilfiil ortaya çıkması imkânsızdır. Makulün bir misali vâki olur.
(...) Sesi, havanın dalgalanmasıyla tarif etmede müsamaha vardır. Zira ses hava olmaksızın düşünülür; hava da ses düşünülmeksizin düşünülür. Dahası, ses idrak edilmeksizin dalgalanma hissedilir. Bu ikisi düşünülmeksizin ses düşünüldüğü, bu ikisi sesin dışında görmeyle idrak edildiği ve bu ikisi yok olmakla birlikte ses devam ettiği için, çarpma ve vurma sesin kendisi değildir. Bir grup sesi şöyle tarif etmiştir. Ses, birbirine direnen ve çarpan iki cisim arasında sıkışmış bir halde akışkan cismin dalgalanmasından ortaya çıkan bir şeydir. Bazen çarpmanın zikredilmesine hacet kalmaz. Zira o sıkıştırılmamış bir şeye de izafe edilir. Düdük gibi bir şeyde zikri geçen çarpma yoktur. Akciğer de böyledir.
Bil ki koku buharın çözülmesiyle olsaydı evin kısımlarına veya uzaya bir anda ulaşması mümkün olmazdı; hâlbuki koklayanlar evin her bir kısmında kâfurun kokusuna yakın bir şeyi ve kâfurdan yayılan şeyi olduğu gibi elde etmektedir.
Csim ya ışık verici ya ışık alıcı ya da saydamdır. Işık veren, görülmesinde sadece saydam bir şeyin tasavvuruna ihtiyaç duyar. Saydam ise renkli olanın bilfiil renkli oluşu sırasında saydam olur. Renkli olan bilkuvve olduğunda söyledikleri şeye göre saydamlık hava gibi bilkuvve olur. Durum ıstılah bakımından farklıdır.