Kitap hasta olduğunu ve sayılı günleri olduğunu öğrenen bir büyükannenin, uzaklarda olan torunu için yazdığı mektuplardan oluşuyor. Annesi bir trafik kazasında ölünce büyükannesinin himayesi altına girer genç kız. Büyükanne ve torunun arası çok iyidir ancak genç kız büyüdükçe, ergenlik yaşlarının da vermiş olduğu ruh haliyle aralarında bir uçurum
"Hani kimi şükran dolu, gösterişsiz selamlar vardır; eğilen, sanki o insanın ruhudur da beden sadece bunu dışa vurmakla yetinir ya, işte öyle bir şey."
Kendi kendimizi aşağılamanın zevkli, rahatlatıcı olduğunu keşfettiğimiz zamanları hepimiz yaşamışızdır. Aşağılık, beş para etmez biri olduğumuzu, kendimizi inandırmak ister gibi öfke ile kendi kendimize tekrarladığımızda bir anda herkes gibi olmanın bütün ahlaki yükünden, kurallara ve yasalara uymanın boğucu endişesinden, herkese benzemek için
Her geçen gün yeniden öğreniyorum bunu, acıların eşliğinde öğreniyorum, kendilerine şükran borçlu olduğum acıların eşliğinde sabrın her şey demek olduğunu.
İnsanoğlunun ikinci babası Hazret-i Nuh Necî Tufan’dan kurtulduktan sonra Musul yakınında Cude Dağı’nda Nuh’un gemisi karar edip orada 70 nefer kimse ile kurtuluşa şükran olarak herkeste ne nimet bulundu ise bir araya getirerek bir kazan içinde pişirip yiyerek Hakka şükür ettiler. O yemeğin ismine aşur aşı adını oldular. Zira Tufan’dan
Geriye kalan aşkımız geçmişteki gibi değil, yalnızca onun izleri. O aşk hastalandı, özü ve gücü uçup gitti. Onun yerine yalnız anılarımız ve şükran duygusu kaldı.