İddia edildiği gibi hiç de öyle hazırlıksız ölmüyor ki insan. Yolun sonunu bilmek, bal gibi bilmek, her adımda ölüme yaklaştığını göre göre yine de ona doğru yürümeye devam etmek diye bir şey var. Yaşlanmak tam da bu işe yarar.
İnsanın başkasını, yeri geldiğinde kendini bile değiştirebildiği nerde görülmüş? Ya kabul edersin ya çeker gidersin. Üçüncü bir seçenek yok. Ama yılların getirdiği, bedeli ağır bir malumat bu, gençlikte pek bilemezsin.
İnsan hep bir gün çok mutlu olacağına inanır. Şimdi değildir, henüz değildir ama bir gün muhakkak, hak edilen umut gelip kendisini bulacaktır. Gelecekte muğlak bir takvim yaprağını mühürlenmiş o günü, ufak tefek engelleyen ayak altından çekileceği münasip bir zamana erteler durur Insan. Okulu bitirince, işe girince, evlenince, çocuklar büyüyünce… Sonra genellikle o gün gelemeden de ölür.
Hesabı yanlış yaptığını ölmeden kısa zaman önce anlar aslında. Ömrünün,adına yaşların o buruk zamanında. Hem bekleyerek geçen yıllarına hem de artık gelemeyecek olanları ağladığı, hani etrafındaki gençlerin gözünün neden yarı yaşlı durduğunu anlamayıp bir türlü göz hastalığı sandığı zamanlarında. Çok geç kalındığında.