Süleyman Efendi Hazretlerine niçin kitap yazmadığı sorulduğunda şöyle cevap vermiştir: "Selefin mum ışığında yazdığı bahâ biçilmez hazine misâli eserlerin toprağa gömülerek çürüdüğünü, bakkallara satılarak çöplüklerde çiğnendiğini, bir kısmının da kütüphâne raflarında tozlanmış ve çürümeye terk edilmiş olduğunu gördüm. Medreseleri kapanmış, yazısı değiştirilmiş, din ilimleri yok olmaya yüz tutmuş olan bir zamanda, kitap yazmaktansa, yazılan ilmî eserleri anlayarak anlatacak ve ilmi satırdan sadra intikal edilip yaşatacak talebe yani canlı kitap yetiştirmeyi daha lüzumlu buldum."
Sayfa 98 - Osmanlı Araştırmaları VakfıKitabı okudu
Cezayirli müslümanların Fransa sömürgesinde karşı verdikleri mücadelede, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin akıl almaz tavrı ve Fransa'yı desteklemesi Milli Mücadele yıllarında hanımlarının ziynrtlerine varıncaya kadar müslüman Türk ordusuna yardım için gönderen Cezayir müslümanlarını derinden sarsmış ve üzmüştü. Bu durum karşısında Süleyman Efendi Hazretleri sessiz kalmamış ve vaazlarında defalarca bu durumu dile getirmişti. "En azından dua ederek Cezayirli müslüman kardeşlerimize yardımcı olalım" deyip cemaati dua etmeye teşvik etmiş ve mesele hakkındaki net tavrını ortaya koymuştu. Tabii ki, bu sözleri "resmi görüş"ün gözünden kaçmamış ve defalarca sorguya çekilmiş, nezarethanelerde tutulmuştur.
Sayfa 76 - Osmanlı Araştırmaları VakfıKitabı okudu
Reklam
"Biz değil yorgunluk, rahatsızlık, mezara gidiyor dahî olsak, okumak, okutmak ve hizmet denince koşarız" buyuran Süleyman Efendi Hazretleri, müderrislik vazifesi elinden alınmasına rağmen hizmetini devam ettiriyordu. Ancak maddi tazyikler ve tecridlerle bu büyük dava adamını yıldıramayanlar, bu sefer takip ve tevkiflerle ona baskı yapmaya başladılar.
Sayfa 55 - Osmanlı Araştırmaları VakfıKitabı okudu
Süleyman Hilmi Efendi Hazretleri, dersiâm vasfıyla başbaşa kalmıştı. Artık onun da önünde iki yol vardı: Ya o da diğer birçok arkadaşları gibi, 800 kuruş civarındaki vaizlik maaşını alıp köşesine çekilecek, hiçbir şeye karışmayacaktı. Ya da, dedelerinin uğrunda oluk oluk kan döktüğü Kur'an'ı ve ondan neş'et eden ilimleri, o şehitlerin torunlarına da öğretme dâvâsını omuzlamak suretiyle ruhundan ve özünden koparmaya çalışılan yeni müslüman Türk milletinin evlatlarına, feyz-i ilâhi'yi nuru ilâhi'yi aşılama davasını üstlenecekti. Birinci yol ne kadar rahat ve kolaysa, ikincisi de o kadar meşakkatli ve zordu. Ancak Süleyman Efendi, hiç düşünmeden ikincisini tercih etti. O günden sonra, talebe okutmayı hayatının davası olarak gördü. Bu bilgilerin dışında verilen bilgiler, eksik veya yanlıştır. Sicil özetinin bize gösterdiği de budur.
Sayfa 48 - Osmanlı Araştırmaları VakfıKitabı okudu
Korkunun dağları beklediği bu vasatta, diğer dersiâmların bir çoğu teslim bayrağını çekerken, Süleyman Efendi'ye öğütte bulunmayı da ihmal etmediler: "Artık hocalıkta bize ekmek kalmadı. Bize tevdî edilecek yeni meleklere gidelim." O ise bütün azim ve kararlığıyla: "Efendiler, hocalık bir meslek, bir ekmek teknesi değildir. Hocalık, Allah'ın, Resûlullah'ın, Kitabullah'ın ve dîn-i mübîn-i İslâm'ın tebliğ memurluğudur" diye cevap verdi.
Sayfa 48 - Osmanlı Araştırmaları VakfıKitabı okudu
Ne garip tecellîdir ki , Süleyman Efendi'nin icâzetnâmesini almasından itibaren 5 sene zarfında saltanat kaldırılır, Devlet-i Âliye tarihe gömülür. son Osmanlı Sultanı Mehmed Vahidüddin, dedelerinin vatan eylemek uğruna 600 yıldan beri kanları pahasına mücadele ettikleri topraklardan sürülür ve Tevhid-i Tedrisat kanunu yürürlüğe girer...
Sayfa 46 - Osmanlı Araştırmaları VakfıKitabı okudu
Reklam
1.000 öğeden 981 ile 990 arasındakiler gösteriliyor.