Yıllardır okumayı ertelediğim serinin ilk kitabı…
Dayak yediği her satırda sanki tanıdığım bir çocuğun canı acıyormuş gibi üzüldüm Zeze için. Zeze; neredeyse ailesinin her bir üyesinden tek tek dayak yemesine rağmen her zaman onları anlamaya çalışan, yaptıkları ya da yapamadıkları için küçücük yaşına rağmen onlar adına geçerli sebepler bulan çok akıllı bir “bızdık”.
Zeze, kalabalık aileye sahip olmasına rağmen aslında çok yalnız bir çocuktu. Yalnızlığını kendi kurduğu hayali dünyasıyla, içindeki kuşla ve portakal fidanıyla gidermeye çalışıyordu. Kendi yaşıtlarından ziyade büyüklerle her zaman daha iyi anlaşıyordu. Öğretmeni, Portekizli ve şarkıcı onun en yakın arkadaşlarıydı. Üçü de sanki onun içindeki kuşu görüyor gibi onu anlıyor, seviyor, ilgi gösteriyor, aslında diğerlerinden ziyade ona gerçek bir çocuk gibi davranıyorlardı.
Kitapta beni en etkileyen bölüm tren kazasının yaşandığı anlardan sonrasıydı. Portekizli dostunu kaybettiğini anladığı an çektiği acıyı, bu acıyı küçücük bedeninin kaldıramayıp hasta oluşunu derinden üzülerek okudum. Kitabın devam edeceğini bilmesem Zeze’nin üzüntüsünden öleceğini düşünüyordum. İyi ki kitap böyle bir sonla bitmedi.
Zeze ve onun gibi tüm çocuklar hep var olsunlar! Dünyadaki bütün çocukların ayağına taş değmemesi, kötülüklerin onlardan uzak olması dileğiyle…
Şeker PortakalıJosé Mauro de Vasconcelos · Can Yayınları · 2022229bin okunma
“Asıl acı, kalbi baştan aşağı sancılara boğan, insana sırrını kimselere anlatmadan ölmeyi arzulatan bir şeydi. Kolları, başı hep dermansız bırakan, yastıkta öbür yana dönme isteğini bile söndüren bir şey.”
“Evet öldüreceğim. Çoktan başladım bile. Öldürmek derken öyle Buck Jones’un tabancasını alıp dan diye öldürmeyi kastetmiyorum. Öyle değil. Kastettiğim onu kalbimde öldürmek. İyiliğini istemekten vazgeçmek.”
Kitabın adını gördükten sonra içimde; çok dramatik bir hikayeyi, acı ve hüzün dolu bir kadının hayatını okuyacağım hissi oluşmuştu. Okumaya başladıktan sonra bunun böyle olmadığını anlamam uzun sürmedi.
Yazarın bizi hüzne boğmaktan ya da ağlatmaktan çok daha başka dertleri vardı. O, bize bir şeyler anlatmak, bizde bir farkındalık oluşturmak istiyordu.
Farklı karakterler üstünden farklı yaşamları ele alan, psikolojik yönü ağır basan fakat gayet tadında işlenen bir kitap.
Açıkçası bende büyük izler bırakan bir kitap olmadı. Sonunu kitabın ortalarındayken az çok tahmin edebilmiştim. Veronika’nın hastalığıyla ilgili %100 emin olmamakla beraber bir tahminim oluşmuştu. Mutlaka okunması gereken bir kitap diyemem ama okunmasını tavsiye edebileceğim bir kitap.
“Herkese karşı son derece sevimli, açık, keyifli olduğu halde bu davranışları hak eden tek kişi olan annesine karşı kapalı olduğu için de nefret ediyordu babasından.”