Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
ATSIZ'DA TARİH ANLAYIŞI: Atsız'ın lisans öğrenimi, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü (Edebiyat Zümresi) olduğu hâlde bilim adamı olarak tarihle daha çok ilgilenmiş, bu konuda daha çok eser vermiştir. “Türk tarihinin içinde yüzüyorum. Diyebilirim ki her günüm 27 asrın içinde geçiyor." diyecek ölçüde (Atsız 1992: 67) kendisini tarihle
Atsız'ın Kalem Kavgaları ve Kalem Kavgalarında Atsız Üslubu 1930'lardaki kalem kavgaları: Atsız, kalem kavgalarıyla da tanınmış bir isimdir. Onun deyişiyle "mürekkepli kalem tartışmaları” ilk yazı hayatından vefatına kadar sürer. Bu tabiri Atsız, 1956 yılında Ocak gazetesinde yazdığı "Bir Felsefe Öğretmeninin Yanlışları"
Reklam
_Tanrı, ışığı yaratmıştır. Demek ki ilk Üstad-ı Azam Mason, Tanrı’nın kendisidir. _Adem Baba, ilk masonlardandır ve Tanrı tarafından Cennete mason olarak kabul edilmiştir. Bu, masonluğun eylem olarak değilse de bir oluş kudreti olarak daima var olduğunu söylemenin bir tarzıdır. Çünkü masonluk, insan ruhunun ilk ve eski bir ihtiyacına cevap
Alp Arslan Bizans ordusuna kıyasla Selçuklu ordusunun az oluşu nedeniyle kesin sonuçlu bir meydan savaşına henüz karar vermemişti. Zahiren barış teklifinde bulunmak ve gerçekte ise Bizans ordusunun durumunu yakından öğrenmek amacıyla beraberinde bulunan Bağdat Abbâsî Halifesi el-Kaaim Biemrillâh'ın elçisi kadı Ebû'l-Ganâim
İKİ ALAY
1. Bir sadrazam ölmüş; faytonu yokuş aşağı Sirkeci'ye götürülüyor eller üzerinde. Kara bir gemiyle Eyüp Sultan'a gömülecektir. 2. Yerine atanan bir istimbot da rıhtıma yanaşmış sarı şeritli ak. Yukarı hükümete iktidara çıkıyor. 3. İki alay karşılaşır yolun ortasında. Bir gelgit. Ağır ve sert bakarlar birbirlerine durmak eylemi.
Orta Asya Millî Avami İhtilâl Cemiyetlerinin İttifakı'nın hariçteki ilk çalışmaları Buhara Cumhuriyeti'nde gelişen olayların ardından, başta Osman Hoca olmak üzere bazı cemiyet üyeleri, 1922 yılı Nisan ayında Afganistan'a geçmek zorunda kalmışlardı. Afgan Emiri Amanullah Han'ın Türkistan'daki mücadeleye sıcak baktığı ve
Reklam
Avusturya ile çıkan anlaşmazlıklardan biri de, sınır üzerinde bulunan bazı nahiyelerde, Avusturya tabiyetinde olanlar içeri girip otlak ve ormanlardan istifade ederlermiş. Avusturya tarafı bu uygulamayı bir anlaşma olarak kabul ettirmek istemekteydi. Ben ise kabul edilmiş anlaşmalar dışında bir hak verilmesini kabul etmediğimden Avusturya Sefareti, Bâbıâli'ye bu tavrımı şikayet eden bir yazı vermiş. Âlî Paşa'da, "müfettişimizin açık anlaşmalar konusundaki uygulamasını takdir edecek yerde yanlış bulmamız mümkün değildir" şeklinde gayet sert cevap vermiş ve durumu bana bildirmişti. Sonra İhlivne kazasında da bu biçimde düzenlemeler yapıldığında Avusturyalılar ses çıkarmadılar. Âlî Paşa'nın bu kararlı halı hatırıma geldikçe onu hayr ile anmaktayım. Taşradaki memurlar ne kadar doğru ve samimi çalışıp çabalasalar, istenilen biçimde iş görebilmeleri için, Bâbıâli'nin açık destek vermesi gerektiği, bu şekilde bir kere daha ispat edilmiştir.
İstanbul'daki Marifet Sahibi Üstadlar
Hezârfen Ahmed Çelebi: önce Ok Meydanı'nın minberi üzerinde, rüzgârın sert olduğu sırada kartal kanatlarıyla sekiz dokuz kere havada uçarak talim etmiştir. Sonra Sultan Murad Han, Saray Burnu'nda Sinan Paşa Köşkü'nden temaşa ederken Galata Kulesi'nin ta tepesinden lodos rüzgârıyla uçasak Üsküdar'da Doğancılar Meydanı'na inmiştir.Murad Han kendisine bir kese altın hediye ederek: "Bu adam pek korkulacak bir adamdır. Her ne istese elinden geliyor. Böyle kimselerin kalması doğru değil" diyerek Cezayir'e sürmüştür. Orada öldü.
Yeni iç oğlan gün boyunca yalnız bırakılır , baş haremağası artık Sultan'ın hizmetkarları arasına katıldığını söyleyene kadar kendileriyle kimse konuşmazdı. "Sonsuza dek Sultan'ın köleleri kalmaları gerektiğini hatırlatmak amacı ile ,Mısır'daki Firavun'un hizmetkarı Yusuf Peygamber'inkiler gibi "saçları kulak hizasına kadar lüleler halinde örülürdü. Namaza gittikleri zaman, haremağaları , herhangi bir şey çalıp çalmadıkları ya da aşk mektubu alıp almadıklarını öğrenmek için sandıklarını karıştırırlardı. Osmanlı minyatürlerinde içoğlanları , Sultan ve sert yüzlü vezirlerin yanında ,kırmızı ve altın cübbeler içinde ,akıl almayacak kadar genç ve masum görünürler.
İsyanların Sebepleri ve Özellikleri: 17. yüzyılda, Osmanlı Devleti içinde birçok iç isyan çıkmıştır. Bu iç isyanları, İstanbul isyanları ve "Taşra" isyanları olarak iki kısımda inceleyebiliriz. Taşra isyanları ise, Celâlî isyanlan ve Eyâlet isyanları olmak üzere ikiye ayrılmaktadır. İstanbul isyanları tamamen askerî nitelikte idi. Eyâlet
996 öğeden 651 ile 660 arasındakiler gösteriliyor.