…her insanın yaşadığı hayat en ideal hayattır. İnsanın başına daima her şeyin en iyi versiyonu, en gerekli hali gelmektedir; bir derece daha üstünü olamayacak şekilde en güzel şeyler olmaktadır.
Asıl mükâfat, duanın neticesinden daha çok, icra ediliyor olmasıdır. İnsanın Rabbiyle buluşması duanın kabul edilmesinden daha biyük bir ödüldür. Ki bu ödül, daha dua bitmeden kazanılmıştır.
Aslında insanların kalbi İslam’ın gelişine hazırlanmıştı; belalarla, sıkıntılarla ve dertlerle… Olumsuz hallerin çoğaldığı böylesi zamanlarda kalpler daha açıktır manevi hakikatlere. Cenab-ı Hakk, insanın hakikatle kuracağı ilişkiyi kolaylaştırmak için kimi zaman onu belaya müptela kıldığını Kur’ân-ı Kerîm’de şöyle ifade eder: “Biz hangi memlekete peygamber gönderdiysek, Allah’a yönelmeleri için onları yoksulluğa, hastalık ve musibetlere duçar etmiştik.” (A’râf, 94).
Yaşamakla değil, görünmekle meşguldüler. Aynı zamanda korkulan bir şeydi bu. Her an biri çıkıp sizin hakkınızda olumsuz düşünebilirdi. O zaman kişi varoluşun tehlikede ve tehdit altında hissediyordu.