Bir Samurayın aydınlanamamış olması kabul edilebilir bir şey mi?..
Yıllarca arayıp durmuşsun. Sonsuza kadar bu böyle mi sürecek?.. Hiçbir hakiki Samuray böylesi bir başarısızlığa tahammül edemez.
Mis kokusuyla iliklerime işleyen bembeyaz bir zambak beliriyor burnumun ucunda. Yapraklarındaki çiy damlaları kendi bedenine ağır gelen zambak, öyle bir oyana bir bu yana yavaş yavaş sallanmaya başlıyor, yüzüme değdi diyecek sanki.
Başımı usulca öne eğip soğuk çiy damlasına yatak olmuş zambağın beyaz yapraklarına minik bir buse konduruyorum.
Dudaklarım yaprakta gözümü hafifçe kaldırıp göğe baktığımda enginliklerdeki Çoban yıldızı’nın göz kırptığını görüyorum o an fark ediyorum ki kızıl güneş sayısız kez doğmuş, sayısız kez batmış ve 100 yıl gelip geçi vermiş.
No'ya hakim olan karanlık ve bu karanlıktan doğan güzellik, günümüzde yalnızca sahne üzerinde görülen eşsiz bir gölgeler dünyası olsa da eskiden gündelik yaşamdan bu kadar uzak değildi. Neticede No sahnesinin karanlığı aynı zamanda o dönem mimarisinin karanlığıydı.
Batılılar kiri kökten ortadan kaldırırken, Doğulular onu dikkatle muhafaza ediyor ve güzelleştiriyor.
Kire bahane uyduruyorum gibi gelebilir ancak şansızlığa bakın biz kirin ,isin ya da şiddetli yağmurun izlerini taşıyan pasaklı şeyleri, bize onları hatırlatan renkleri ve parıltıları gerçekten çok seviyoruz.
Böyle evlerde ve böyle objelerin arasında yaşamak garip bir biçimde zihnimizi yatıştırıyor, sinir sistemimiz rahatlıyor.
Benim esas şikayetim Batılılara kıyasla ne gibi kayıplar verdiğimiz üzerine ki bunu düşünmemizin bi sakıncası yok.
Batılılar aşamalardan geçerek günümüze ulaşmışken, biz üstün bir medeniyetle karşılaşıp onu kabul etmek zorunda kaldık. Bedel olarak binlerce yıllık gelişimimizin çizdiği yoldan ayrılmamız gerekti.
Kağıt, Çin mürekkebi ya da fırça bu şekilde gelişim gösterseydi, kalem ve mürekkep bugünkü gibi popüler olmazdı.
Biz de romajiyi icat etmeye gerek duymazdık.
Kanji ve kanalardan oluşan yazı sistemimize de daha bağlı olurduk. Sadece bu kadar da değil. Belki görüşlerimiz ve edebiyatımız batıyı bu kadar taklit etmez ve daha yaratıcı alanlara yönelirdi. Düşünüyorum da, önemsiz bir yazı yazma aletinin bile etkilediği alanlar uçsuz bucaksız.
Acımasız doğa şartlarından korunacak bir yer aramakla mükellef bu yaşayan yaratıklar olan insanlar, basit bir şekilde güneş ışığı, yağmur Ya da rüzgar ile doğrudan temastan onları yeteri kadar koruyacak mekanları tercih ediyorlardı.