Bazarov, Arkadiy , onların aileleri ve Katya ile Anna . Bazarov un nihilizmi , her şeyi reddedişi arkadasi olan Arkadiy in onun izinden gitme çabası . Nihilizmi temsil eden her şeyi reddeden Bazarov un sonunda Anna ya yenilmesi ... Belki de Bazarov u öldüren şey Anna ya aşık olup kendi degerlerine ihanet etmesi olmuştu. Aslında bir ölüyü incelerken kaptığı mikrop maddi hayatını sonlandiran bir olaydı. Bana kalırsa Bazarov Anna ya aşkını itiraf ettiği gün ruhu ölüme adım atmıştı. Kendi dünyasında yaşadığı çelişkiler, o güne kadar reddettiği ve küçümsedigi aşka düşüşü Bazarov u öldürdü belki de.
Her karakter bazında ayrıntılı bir şekilde konuşulabilinecek bir roman aslında. Arkadiy in amcası , , babası ve diğerleri ince bir şekilde işlenmiş aslında.
Her nesil devam edecek olan bir konu olan kuşak çatışmasıni konu alan bu kitap şüphesiz her dönem okunmaya devam edecek. Belki gençliğimizde ayrı yasliligimizda ayrı anlamlar çıkarabileceğimiz bir kitap. Hepimizin zamanla yaşattığı ve yaşayacağı bir son belki de . Bazarov un babasının deyimiyle " insanin oğlu kendinden kopmus bir parçadır. Bir sahindir oğul. Canı istedi uçup geldi yanımıza, canı istedi uçup gitti. Seninle ben bir ağaç kovugunda iki mantar gibiyiz, diz dize otururuz, bir yere gidemeyiz. Yalnizca ben kalacağım senin yanında daima . Sen de benim yanımda( s . 170) Bazarov un babasının eşine söylediği bu sözler belki de hepimizi bekleyen bir sondur ne diyelim . Yaşarsak göreceğiz.
Babalar ve OğullarIvan Turgenyev · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 202144,4bin okunma
Selamlar, yine bir tarihi kurgu ile geldim. Bu seferki minik fark beklediğimiz savaş hamlelerini, aksiyonu er meydanında yapamayacak, satranç taşlarının ardından akıl oyunları ile göreceğiz.
Şehzade Selim hiç şüphesiz atası Mehmet Han kadar cesur, yiğit bir lider olmasıyla beraber içi içine sığmıyordu son dönemde. Safavi Devleti’nin kurucusu ve Şahı olan Şah İsmail adında henüz çocuk yaştaki bir lider hakkında kabullenemeyeceği şeyler duyuyordu sürekli…
Küçük yaşına rağmen Osmanlı Devleti’i ile iyi ilişkiler kurmak ister gibi görünüp, yıkmak isteyenlerle iş birliği yapmaktan çekinmeyen ve Osmanlı topraklarında rahatça at koşturup kendi sınırlarını kendisini belirleyecek kadar deli cesaretine sahip bu çocuğu tanımak Şehzade Selim için hayallerine bir adım daha yaklaşmak için önemli bir adım olabilirdi..
Her şeyi farklı olan bu iki cesur karakterin tek ortak noktası ise satrançtı. Üstelik Tebriz’de Sarayında Şah’ın kendisi ile satranç oynamak isteyenleri asla geri çevirmediği ve karşısına geçip zeki hamlelerle kazandığı da kulağına çalınıyordu.. Bekleyemezdi, savunmada ise kalamazdı daha fazla saldırıyı seviyordu ama önce düşmanını iyi tanımak gerekiyordu..
O şehzade Selim di.
Beş parasız bir derviş kılığında hem de silahsız şehre girecek ve mutlaka Şah ile karşılaşacaktı!
Sonunda kazanan kim olacaktı dersiniz…
Yalnızca bir cümleyle şiir yazılabildiğine dair düşüncelerim, bundan birkaç yıl önce Bülbülü Öldürmek romanını okumamla şekillenmişti. İçinde haftalarca düşünmeme sebep olan, uyandığımda, gün içinde gerekli gereksiz anlarımda sayıklamama sebep olan bir alıntısı ile şiirlere karşı bakış açım tamamen değişmişti. Elbette teknik kuralları gereği
Gregor Samsa bir sabah huzursuz düşlerinden uyandı ve kendini sabah namazı kılmak için camiide buldu. Namaz kılsak depresyon falan kalmıyor ama kılmayınca da namaz kılmadım depresyonu geliyor. Tarantula yazdılar diye göğsümdeki yaftaya, tarantulaymış benim adım diyecek değilim. Ölene kadar bütün sabahları göreceğiz şüphesiz.
Her şeye rağmen ben gene "iyi günler göreceğiz çocuklar" diyen mükemmel ve nikbin şiiri seviyorum. Şüphesiz iyi günler göreceğiz. Bütün bu günkü sıkıntılar lâtife mevzuu olacaklar...
Necip Fazıl’ın akıl ile vicdanı kıyasladığı, insanın kendi koyduğu kanunları sorgulattığı ve bir devlet memurunun hayatın iki ucu arasındaki hikayesini anlattığı bir kitabı, Reis Bey
Kitap, bir ağır ceza hakiminin ilgilendiği bir dava üzerinden hakimin, daha da genelleyecek olursak insanın hayata bakış açısını ve bunun nasıl bir kaygan zeminde
Bizler Peygamberimiz’in sözlerine nail olmuş bir ecdadın torunlarıyız. Saltanatına rağmen kendini Mekke ve Medine’nin hizmetçisi olarak adlandırılan her gittiği yere insanlık ve adaleti taşıyan mazlumun nefesi zalimin azabı olan, onlar nasıl öldürürüm derken, nasıl yaşatırım diye düşünen bir ecdadın torunlarıyız.
Çanakkale’de yedi düvele karşı
"Eğer Allahu Teâlâ bizi kendi yolunda şehadet ile rızıklandırmazsa, çok acıklı bir azap göreceğiz. Hiç şüphesiz ki bizim günahlarımız çok; amellerimiz ise az!"
_Eğer birinin ruhunu görmek istiyorsanız, ona hayallerini sorun.
_İnsan doğasındaki en derin prensip, "takdir edilme" isteğidir.
_Alaycı tiplerin aslında acılarını gizlemeye çalıştığı gerçeği doğrudur.
_İnsanın dünyadaki durumu, kedinin kitaplıktaki durumu gibidir; görür ve duyar ama hiç bir şey anlayamaz.
_Yanlış anlayanlar tarafından
_Evrenin sırlarını bulmak istiyorsanız; enerji, frekans ve titreşim cinsinden düşünmelisiniz.
_3, 6 ve 9 sayılarının azametini bilseydiniz evrenin anahtarını elde edebilirdiniz.
_Nefretiniz elektriğe dönüştürülebilseydi, bütün dünyayı aydınlatmaya yeterdi.
_Evren enerjiyle doludur. Nesiller sonra makinelerimiz, evrendeki herhangi bir noktadan
( Bilim Aşkı Üzerine Düşünceler. )
_Bu kitap, evreni ve kendimizi keşfetmek üzerinedir.
_BİLİM, bir bilgi bütünlüğünden çok bir düşünme biçimidir. Duyu organlarımızın yetersizligi algılarımızı çarpıtabilir. Bilim deneye dayanır, köhne sabit fikirlere istekte meydan okuyabilmeye, evreni gerçekte oldugu gibi görebilme şeffaflığına yaslar sırtını. Bu
Jack London 'un ölümsüz eseri...
Bir insan düşünün; hayalleri var, tutkuları var, imkansızlıklar içinde tutunduğu imkanları var, bir sevdiği var, sevemedikleri var, yok