22. Şâyet Mekkeli kâfirler Hudeybiye’de sizinle göğüs
göğse çarpışacak olsalardı, kesinlikle arkalarını dönüp
kaçarlardı ve kendilerine ne bir kurtarıcı
bulabilirlerdi, ne de bir yardımcı! Çünkü müminler
üzerlerine düşeni yaptıkları takdirde, kâfirler karşısında asla
yenilgiye uğramayacaklardır.
23. Öteden beri uygulanan Allah’ın en temel yasasıdır
bu. Dün böyleydi, bugün de böyledir, yarın da böyle olacaktır.
Çünkü Allah’ın yasalarında, kıyâmete kadar bir aksaklık,
bir değişiklik göremezsin.
26. Hani inkâr edenler, gönüllerinde kibir, öfke ve
bağnazlığı, câhiliye döneminin o çirkin bağnazlığını
alevlendirirlerken, Allah da Elçisinin ve iman edenlerin
yüreklerine ilâhî güven, sabır, cesaret ve huzur duyguları
ilham ediyor ve böylece onların Allah’a yürekten bir
saygıyla bağlanmalarını sağlıyordu. Zaten onlar, bu
ilâhî armağana en çok lâyık olan kimselerdi ve onu
gerçekten hak etmişlerdi. Unutmayın; Allah, her şeyi
tam olarak bilmektedir.
Peygamberin, Müslümanlarla birlikte Kâbe’yi ziyaret
ettiklerini gördüğü rüyaya gelince:
27. Andolsun Allah, Elçisine o rüyayı tüm
gerçekliğiyle doğru göstermiştir ve bu rüya, bir yıl sonra
mutlaka gerçekleşecektir. O zaman, —sizin kendi gücünüzle
veya müşriklerin lütfuyla değil— Allah’ın izniyle, kiminiz
saçlarınızı tıraş etmiş ve kiminiz kısaltmış olarak ve
hiçbir korkuya kapılmadan, güven içinde Kutsal Mescide girip umre görevini yerine getirebileceksiniz.
Çünkü Allah, sizin bilmediğiniz nice şeyleri biliyor. İşte
bunun içindir ki, bu ziyaretin gerçekleşmesinden önce,
yakında gerçekleşecek bir zaferi, Hayber’in fethini size
nasip etti.
28. Allah, Elçisini doğrunun eğrinin ölçüsünü ortaya koyan
hidâyet ve hayata hükmedecek dosdoğru bir inanç sistemi
olan hak din ile gönderdi ki, onu bütün batıl dinlere ve
aslen ilâhî vahye dayansa bile, zamanla bozulmuş ve özünden
saptırılmış olan bütün inanç sistemlerine egemen kılsın.
Allah bu dini, kâfir yönetimlerin gölgesi altında ve onların izin
verdiği ölçüde varlığını sürdürsün diye değil, hayatın her
alnına hükmetsin diye göndermiştir. Buna şâhit olarak da,
Allah yeter!
O, gönderdiği ayetler ve fiilen ortaya koyduğu mûcizelerle
şehâdet eder ki:
29. Muhammed Allah’ın Elçisidir. Onun yanında yer
alan Müslümanlar ise, inkârcılara karşı son derece
kararlı ve çetin, birbirlerine karşı ise çok şefkatli ve
merhametlidirler.
Onlar
imanlarının
sağlamlığı,
prensiplerinin kesinliği, düşüncelerinin netliği sayesinde,
kâfirlerin baskı ve dayatmaları karşısında çelik gibi sağlam
dururlar. Onların, namazda bazen rükû edip eğilerek,
bazen secdeye kapanarak Allah’ın lütuf ve rızası için
yalvardıklarını görürsün. Secde izinden oluşan
nişanları, yüzlerinde tevazu, şefkat, sevecenlik ışıltısı
halinde parlamakta, ibadetin kazandırdığı güzellik, letâfet ve
aydınlık, bütün tavır ve davranışlarında görülmektedir. Bu,
onların Tevrat’ta anlatılan nitelikleridir. İncil’deki nitelikleri ise şöyledir: Mümin, tıpkı filiz veren bir
tohuma benzer ki, bu minicik filiz zamanla güçlenir,
serpilir ve kökü üzerinde dimdik ayağa kalkar. Öyle ki,
kendisini yetiştiren çiftçileri hayran bırakır. İşte Allah, her
devirde böyle müminler yetiştirecektir ki, onlar sayesinde,
mazlumlara kan kusturan inkârcıları çileden çıkarsın ve
zulmün saltanatını, onların eliyle alaşağı etsin!
İşte bu yetişmekte olan taptaze filizler var ya; Allah, onlar
arasından Kur’an’a yürekten inanan ve bu imana yaraşır
güzel ve yararlı davranışlar gösterenlere, kendi
katından bir bağışlama ve muhteşem bir ödül vaad
etmiştir.