- gün neyi çevirir söyle
hadi ihtiyar gün görmüş yolcu
sözcüklerin içinden ağdırdığın
simgeleri boşlayabilir misin
"gün" çağrışımlarıyla duyurur bana
geleceğin kelepçesi de olur
güneş de açar evin içinde
On birinci yüzyıla dek entelektüel yaşam "manastıra ait" okullada sınırlıdır. Buralardaki sessizlik kültürü edebiyat pratiğinin taşıyıcısı olmuştur. On ikinci yüzyılın özgür kent devrimi bir başka tür eğitim sisteminin zaferini yüceltmiştir. Bu, "papaz" ya da "piskopos" okullarıdır ve bunların yapısı şehir ve katedral merkezleridir. Artık manastırın itaat kuralının bağlamadığı "ruhban"ların yeni sınıfiarına açık olan bu "katedral okulları" dil sanatlarıyla ilgilenme riskini göze alırlar. Önce dilbilgisi (Orleans, Chartres), ardından "diyalektik." Şehirleşen kültür zaman içinde yaygınlaşırken "mektepli" (scolasticus) figürü, ardından da "öğretmen, usta" figürü, dinleyici kitlesi toplar ve onların dikkatini çeker. Sonuçta, bütün Hıristiyanlığın sürgün toprağı (terra alinea) olan Paris, bütün bu kişileri kesin olarak toplarken, Oxford da yavaş yavaş ortaya çıkar. Bu gruplaşmadan (consortium) üniversite doğar.
Hiçbir Avrupa gazetesi, Ermenileri imha etmek isteyen aynı Jön Türklerin Yukarı Ermenistan’da yaşamakta olan Kürtleri evlerinden ve yurtlarından sürdüklerini haber yapmadı. Ermeniler gibi Kürtler de Rusların yanında saf tutacak güvenilmez unsurlar olmakla itham ediliyordu. Kürtlerin Çapakçur, Antep ve Muş bölgeleri ile Erzurum ve Bitlis
VAR MI SİZİN DE BÖYLE CİNNETLERİNİZ?
“Deliler ile benim aramdaki tek fark, onların bunu kabullenmemesidir. Oysa ben biliyorum deli olduğumu.” diyor, sürrealist ressam Salvador Dali. Dünyanın büyük çoğunluğu onun deli olduğuna, geri kalanıysa dahi olduğuna inanıyor. Hem deli olmak, dahi olmaya engel mi? Ya da tam tersi; dehalar da bir gün
Bir ağaç budanıp da tepesi kesildi mi, köke yakın bir yerinden yeni filizler, sürgünler verir; bunun gibi, henüz ömrünün baharında hastalanıp ölüm yatağına düşen bir ruh da çokluk ilk yaşam günlerinin ve sezgilerle kıpır kıpır bir çocukluğun baharsı çağına döner sık sık, sanki orada yeni umutlar keşfedecek ve kopan hayat ipliğini yeniden birbirine tutturacaktır. Ağacın kökünden fışkıran sürgünler bir solukta boy atar, büyür, özsularla donanır, ama yalancı bir yaşamdır ortafa görünen, sürgün gelişip de eskisi gibi doğru dürüst bir ağaca dönüşemez artık.
nicedir seyduna'nın dağlarında kuşlar yerine
kurşunlar kanat çırpardı.
kurşun, kendi çığlığına uyanır,
kendinden utanırdı bu coğrafyada,
ki hiç sevmedi sesini, ismini...
ölüm arayan, ışığında oturur ağlardı.
ne zaman çığlık kopsa, bilirdi,
ardı derin susku kuyusu olurdu,
bir yaprakta olsun solumazdı hayat.
şehirleri birbirine
Hangi sıkıntılarla doğduğumuzu bildiği için, çarçabuk en ağırlarına alışmaya bizi götürürken, felaketlere ve zorluklara alışkanlığı bulmuş olan doğa, başka hiçbir şeyde bize daha çok yardımcı olmamıştır. Eğer talihsizliklerin sık sık yinelenmesi ilk darbedekiyle aynı güce sahip olursa, bunlara hiç kimse dayanamaz. Hepimiz talihe bağlanmışız. Bazılarının zinciri altındandır ve gevşektir, bazılarının zinciri sıkı ve bayağıdır; ama ne fark eder? Tümünün çevresini aynı bekçiler sarmıştır ve sen belki de, sol elinde daha hafif bir zincir olduğunu düşünmezsen, bağlamış olanlar da bağlanmış olurlar. Birinin çevresini şeref payeleri, bir başkasının çevresini mal mülk kuşatır; bazılarını soyluluk, bazılarını aşağı bir soydan olmak yük altına sokar; bazılarının başları başkalarının emirleri altındadır, bazılarınınki ise kendi emirleri altında; bazılarını sürgün bir tek yerde tutar, bazılarını din adamlığı görevi! Bütün yaşam bir köleliktir.
İnsanlar önce karınlarının doymasını ve kendilerini güvende hissetmeyi istiyor olabilir. Ama benim için özgür olmadığım, kendimi özgür hissetmediğim bir yaşam zaten ölü bir varoluştur.
Bodrumu Bodrum yapan adam Cevat Şakir Kabaağaçlı, o kadar çok emeği var ki... Haksızlıklarla, zorluklarla dolu bir yaşam öyküsü yanında aşkla, emekle yaşanmış bir var oluş öyküsü. Çok beğendim çok.
Mavi SürgünHalikarnas Balıkçısı · Bilgi Yayınevi · 20221,545 okunma
Stefan Zweig'in kaleminden çıkmış bir oturuşta okunacak kitaplardan birisi. Başlarda sıkılanlar olmuş fakat ben okurken sıkılmadım gayet kısa ve sürükleyici şekilde o yaşam öyküsü işlenmiş.
Kadın çokça ilgi meraklısı ve Paris hayatı boyunca gördüğü ilgiden dolayı fazlasıyla kibirli ve gururlu. İnsanlarla oynamayı, kandırmayı onları küçümsemeyi çok seven bir kadın. Ülkesine verdiği zarardan dolayı sürgün edildikten sonra o yalnızlık ve o ilgisizlik madamı sadece 3 günde çıldırtmayı başarıyor. İlgiyi tekrar üzerine çekmek için çok çabalasa da başarılı olamiyor ve o da son çareyi ölümüyle Paris'i sarsmakta buluyor
Ölümünü planlıyor. Günü geldiğinde intiharını gerçekleştiriyor.
Ne yazık ki istedigi ilgiye ölümü dahi ulasamiyor. Madamın intiharini aralarında birkaç saniye kadar konuşup ardından unutup islerine geri dönüyorlar.
İnsanların ilgisi için ölse de başarılı olamadı. Hayatı, ilgi için yaşayan bir kadın ilgisizliğe gömüldüğünde yaşama istegi bile olmuyor ve canına kıyıyor. Zamanınızın zaten çoğunu almayacağı icin okunmaya değer.
Bir Çöküşün ÖyküsüStefan Zweig · İş Bankası Kültür Yayınları · 202176,7bin okunma
Spekülatif kurgunun sınırlarını zorlayan öyküler, gerçeklikle hayalin iç içe geçtiği bir dünyada bizi bekler. Gizemli lunaparkların kapılarını aralayarak zamanın ötesine geçen kızlar, modanın acımasız yüzünü gösteren hologramlar, ve isimsiz karakterlerin yaşam sinyallerini ölçen gizemli küreler… Bu öyküler, bilinmeyenin çekiciliğiyle okuyucuyu