Kayıp, diğer adıyla Amerika, Kafka' nın yazdığı ilk roman. Ailesi tarafından apar topar Amerika' ya gönderilen Karl Rossman' ın hikayesi. Karl on altı yaşında bir gençtir ve işlediği suçtan dolayı ailesi onu bu cezaya mahkum etmiştir. Gemiye girmesi üzerine sürgün, bulunduğu geminin ateşçisiyle tanışması üzerine de artık onun için macera başlamıştır. Artık onun önünde bazen zengin bazen fakir olacağı, farklı şehirlerde, farklı sosyal statülerde ve farklı yaşam şartlarında bir hayat onu beklemektedir.
Franz Kafka' nın muhteşem cümlelerinin ve cümlelere seçtiği muhteşem kelimlerin büyüsüne her ne kadar kapılıp gitsem de benim asıl dikkatimi çeken olay örgüsünün şaşırtıcı bir derecede absürd olması. Kitabı okumayan arkadaşlarımı da düşünerek konuyu daha fazla açmayacağım ama olay örgüsündeki bu saçmalık, insanı kitabın içindeki gönderileri algılayabilmek için epey kafa yormaya itiyor.
AmerikaFranz Kafka · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 20172,803 okunma
Yaşam boyu yaratıcılığı için ödülü ne mi oldu? Tesla'dan başka herkese verilen Edison Madalyası! Edison'dan işittiği bütün hakaretlerin üstüne gerçek bir tokat.
Daha nice anekdotlar aktarılabilir.
Sektörün kendisini bilim literatüründen dışlama çabası (belli ki çok başarılı olmuşlar) yüzünden yirmi yıl boyunca bir nevi sürgün hayatı yaşadı. Sermayesi olmadığı için deneyemediği teorileri sayısız defterin üzerinde kaldı.
Modern dünyayı icat etmiş olan adam, 7 Ocak 1943 tarihinde, 86 yaşındayken, neredeyse meteliksiz bir halde hayata gözlerini yumdu. Cenazesine iki binin üzerinde insan katıldı.
Tesla, yaşadığı süre boyunca, yüzden fazla patent almıştı. Sürekli beş parasız olmasaydı Edison'un rekorunu da geçe,bilir-di belki. Yaşamının son otuz yıllık kısmında, maddi imkanları patent işlemlerinin çok azını karşılamaya yetti.
Tesla, Edison ve döneminin birçok mucidinden farklı olarak, fikirlerine bilim tarihinde daha önce hiç rastlanmamış özgün bir düşünürdü. Ne yazık ki, dünya onun kadar yaratıcı insanlara hak ettikleri maddi takdiri veremiyor. Sadece bu fikirleri alıp basit, kullanışlı ürünlere çeviren kişileri ödüllendiriyor.
Kızlar ve anneler olmalıydı kitabın adı. Çünkü kitapta sadece bir anne- kızın değil birkaç anne-kızın hikayesi anlatılıyor. 1939 'lu yıllarda Hindistan ve Pakistan'da çıkan iç savaşların olduğu zamanlarda sürgün edilen küçük çocukların yaşadığı dramları anlatan roman aynı zamanda travmatik ve problemli çocukluk yaşamış insanların gelecekteki hayatlarında nasıl negatif etkileri olabileceğini yansıtıyor.Bunun yanı sıra aile içi dayanışmanın önemini, töre ve geleneklerin ülkelere göre değişiklik ve farklılık gösterse de var olduğu anlatılan romanda özellikle az gelişmiş ülkelerde bu gibi tutucu yaşam tarzlarına daha fazla bağlı kalındığını akıcı bir dille bize sunuyor yazar. Hem edebi olarak hem de bilgilendirme açısından verimli bulduğum bir roman oldu benim için.
Kızım ve AnnemAnnie Murray · Eftalya Yayınları · 201521 okunma
Bir ağaç budanıp da tepesi kesildi mi, köke yakın bir yerinden yeni filizler, sürgünler verir; bunun gibi, henüz ömrünün baharında hastalanıp ölüm yatağına düşen bir ruh da çokluk ilk yaşam günlerine ve sezgilerle kıpır kıpır bir çocukluk çağına döner sık sık, sanki orada yeni umutlar keşfedecek ve kopan hayat ipliğini yeniden birbirine tutturacaktır. Ağacın kökünden fışkıran sürgünler bir solukta boy atar, büyür, özsularla donanır ama yalancı bir yaşamdır ortada görünen, sürgün gelişip de eskisi gibi doğru dürüst bir ağaca dönüşemez artık.
Kitapta 2 Kasım 1943 tarihinden itibaren 14 yıllık bir sürgün hayatı anlatılıyor. Karaçay Türklerinin dramını, çaresiz kıvranışlarını, açlıklarını, yaşam mücadelelerini, amansız bir şekilde karşılaşılan zorlu yaşam koşulları anlatılmaktadır. Tarihi bir yolculuğa çıkmak isteyenlere ve tarihi romanları sevenlerin sıkılmadan okuyabilecekleri bir Karaçay romanıdır. En etkileyici karakter Gokka karakteridir. Bu karakterin yaşadığı hayatı ta iliklerinize kadar yaşayacaksınız.
Şairlerin, yazarların mektupları vardır; sevgiliye, babaya, evlada yazılmış mektuplar. Ahmed Arif’in “Leylim Leylim”i de bunlardan biridir.
Ahmed Arif’in Leylâ Erbil’e seslenişi, serzenişi bir sevgiliye yakarış şeklindedir ki özel sayılacak hatta mahrem denilecek nitelikte mektupları da dikkat çekicidir kitabında. Arif, dost gördüğü, dost bildiği
Kemal Tahir Türk Edebiyatının en üretken roman yazarlarından birisidir. Türk toplumunun temel yapısını oluşturan Türk köylüsünün sorunlarını anlamaya çalışmış; edindiği bilgilere de biraz mizah katarak biz okuyuculara aktarmıştır.
Kemal Tahir'in ‘’Dam Ağası’’ romanı yazarın, Çorum Cezaevi’ne sürgün edilişi ve Cezaevi günlerini anlattığı romanıdır. Roman üç bölümden oluşmaktadır. Her bölüm kitabın bir taslağı niteliğinde. yani ilk düzeltme, ikinci düzeltme ve yapılabilen son düzeltme. bir nevi bir romanın oluşturulma süreci olarak ele alındığını görürsünüz. Yazar romanda kendisini, Cezaevindeki mahkumların verdiği isimle ‘'Kitaplı Casus’' olarak anlatmaktadır.
Yazar ayrıca kendisi de uzun süre cezaevlerinde yattığı için Cezaevlerinin çalışma koşullarını, mahkumların cezaevi yaşam koşullarını, derinlemesine inceleme imkanı bulur.
Yazar Cezaevi yaşamını ve kırsal kesim insanının küçük ama entrikalarla ve kırılmalarla dolu yaşamını mizahi olarak ele alırken, ona sadece bakmakla yetinmez, onu çözmeye ve anlamaya çalışır. Oluşturduğu, alabildiğine canlı karakterlerin üzerinden bir Anadolu insanı panoraması çizer.
Sıkılmadan okuyabileceğiniz bir roman tavsiye ederim..
Dünyanın bir ucunda, Magellan Boğazı ve Beagle Kanalı çevresindeki ıssız adaları kendine mesken edinen, her türlü kural ve dayatmalardan tiksinip, özgür bir yaşam uğruna gönüllü sürgün olmuş bir adamın yaşam öyküsünün anlatıldığı roman, klasik Jules Verne kitaplarından oldukça farklı. Yazar, ömrü boyunca yaşadıklarından çıkardığı dersleri adeta bir itiraf gibi okuyucularına sunmak istemiş. Özgürlüğe ne kadar düşkün olduğunu, yaşadığı dönemde hiçbir siyasi sistemin kendisini tatmin etmediğini bilenler, hayalkırıklığı içinde bu kitabı yazdığını anlayabilirler. Ne yazık ki kaçış, roman karakterine çare olmuyor ve denese de mecburiyet ve sorumluluk duygusu yüzünden "medeniyete" dönmek zorunda kalıyor. Fakat bunun nasıl olduğunu merak edenlerin bir an önce bu kitabı alıp okumaları gerekiyor.
Romanı okurken bir elimde atlas vardı her daim. Issız ve uzak coğrafyalara aşık bir okurun mutlaka gitmek isteyeceği bir anlatımı var ki kitabın, ölmeden görmek nasip olur inşallah bu adaları!
MacellanyaJules Verne · Tübitak Popüler Bilim Kitapları · 2002244 okunma