Kitabı henüz bitirdim ve hemen hakkında yazmak istedim.
Öncelikle ölmeden önce okumanız gereken 1001 kitap listesinden ve son sayfayı da kapattığınızda ‘ben şimdi ne okudum?’ diyeceğiniz bir roman: Sürücü Koltuğu.
Sonu başından belli olan bir hikaye ama bu rağmen merak duygusunun canlı tutulduğu, kesinlikle tuhaf ve absürt bir anlatıma sahip. Sıradan bir hayat yaşayan Lise’in tek yön bir uçak bileti alarak tatile çıkması ve orada yaşadıkları anlatılıyor. Kahramanımız hiç normal değil evet de karşılaştığı tüm insanlar ve gelişen olaylar da o kadar normal değil ki insana rüya görüyormuş hissi yaşatıyor.
Eğer farklı bir şey okuyayım, hemen de bitsin diyorsanız kitabı öneririm. Diğer türlü herkese hitap edecek bir kitap olmadığı kanısındayım.
Burun delikleriyle gözleri de her zamankinden biraz daha açık; sezdirmeden, ama bütünüyle tek bir misyonda gözlerine eşlik ediyorlar: alınması şart olan
elbisenin keşfedilmesi.
İnsan her zaman nazik olmalı. Bu belki de son şanstır. İnsan her an karşıya geçerken çiğnenip ölebilir, hatta kaldırımda dururken bile, her an, bilemeyiz ki!
Sürücü Koltuğu okuru atmosferine dahil etme konusunda ustaca kaleme alınmış, kısa lakin uzun etkili bir kitap. Güvenilir bir kaynak tarafından önerildiği için ekstra araştırma yapmadım, sevgili Şeyda'yla konu hakkında konuşmak adına yolculuğa çıkmak yeterli oldu diyebilirim. Sürücü Koltuğu kurgunun sonunda adının hakkını veren işlerden olsa da
Lise, on altı yıldır hastalandığı aylar dışında (kesin olmamakla birlikte ruhsal sorunlar yaşadığı bir dönem olmuş) kesintisiz olarak bir muhasebe bürosunda çalışmaktadır. Biz Lise'nin dönüş bileti olmayan bir yolculuğa çıkma hazırlığı içinde ilginç alışveriş diyalogları ve kendine elbise seçişi ile hikayeye başlıyoruz. Gerçi başlıyoruz diyorum