Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
Bir elektrik akımı, kelimenin tam anlamıyla, yük akışıdır. Beyinde bu tür bir akış, dört iyondan (bir elektronları eksik ya da fazla olan atomlardan) herhangi birinin hareketi sayesinde gerçekleşir: sodyum, potasyum, klorür ya da kalsiyum. Bu iyonlar nöronun ya içinde (potasyum) ya da dışında (sodyum, klorür, kalsiyum) bulunurlar fakat rasgele girip çıkmak yerine, dördü de bir bariyer, yani hücre zarı tarafından tek bir yerde tutulur. Bu zar sadece basit bir duvar değildir ve tereyağlı bir sandviç gibi, ortasında yağ bulunan iki katmandan oluşur. İyonlar nöron zarının ortasındaki konuksever olmayan yağlı ortama giremediklerinden, hiçbir iyon nöronun içine ya da dışına serbestçe taşınamaz.
1 970'lerin başlarında sinirbilim alanında gerçekleştirilen en önemli yakın tarihli buluşlardan birisi, beynin kendi morfin benzeri maddesi olan enkefalin içermesidir. Bu maddenin önü ilaçlarla kesildiğinde, acı daha fazla hissedilir ve akupunktur daha az etkili olur. Aynı mantığa göre morfin bu doğal kimyasalı taklit ederek beyni çok yüksek miktarlarda enkefalin salgılandığına inandırır. Beyinde bir acı merkezi yoktur; enkefalin ise hem beynin hem de omuriliğin içindeki çeşitli yerlerde bulunabilir
Reklam
Uykudan mahrum bırakılırsak, enerji verimli bir şekilde saklanamaz; büyük bir kısmı anında boşa harcanır, ısı olarak ziyan edilir. Bu nedenle sürekli olarak uykudan tamamen mahrum kalan insanlar, sonuçta kendilerini kelimenin tam anlamıyla yakarak yok edeceklerdir. Fareler uzun süre uyumazlarsa, enerjilerini geri kazanmak için giderek daha fazla yemeleri gerekir. Sonuçta bu fareler, çok yüksek miktarda besin almalarına karşın, sıskalaşıp bitkin düşerek ölürler. Demek ki uyku, hayati derecede önemlidir.
Uyku sırasında beynin, uyanık olduğumuz zamandan çok daha hızlı bir şekilde protein ürettiği bilinmektedir. Proteinler vücut yapısının korunması için gerekli olan büyük moleküllerdir ve bunlar nöronlar dahil olmak üzere vücudun tüm hücrelerinin işlevini destekler. Uyku bize, beynimizin gereğince çalışması açısından hayati önem taşıyan kimyasalları depolama olanağını tanır. Gereğince çalışmak deyimi, öğrenme ve anımsama gibi sadece bilincinde olduğumuz süreçleri değil, aynca vücut ısısının düzenlenmesi gibi bilinçsiz süreçleri de kapsar.
Başka bir görüşe göre rüyalar, sorunları halletmemizi ve gün boyunca olup bitenleri çözümlememizi sağlar. Yetişkinlerde rüyaların bu amaca hizmet ettiği düşünülebilir, fakat asıl amacının bu olması pek olası değildir. Yirmi altı haftalık cenin, tüm zamanını REM uykusunda geçirir fakat halletmesi veya çözümlemesi gereken bir deneyimi yoktur. Bu gözlem rüya görmenin, henüz çok mütevazı nöron devrelerine sahip olan olgunlaşmamış bir beynin işleyişiyle ilintili bir durumu temsil ettiğini göstermektedir. Belki de rüya, lif bağlantılarının hala kurulmakta olması nedeniyle, beyin bölgeleri arasındaki daha az şiddetli bir diyalogdan kaynaklanan bir tür bilinç halidir.
EEG şablonu yaşa göre de değişim gösterebilir. Ana rahmindeki elektriksel etkinlik ceninin üçüncü ayından itibaren kaydedilmektedir. Fakat EEG, ancak altıncı aydan itibaren belirgin, yavaş ve düzenli dalgalar haline gelir. Çocuklar on yaşına gelinceye kadar iki çok yavaş ritim saptanabilir: birisi saniyede 4 ile 7 dalga arasındadır (teta ritmi); yavaş olan diğeri ise saniyede 1 ile 4 dalga arasıdır, ama bu " delta ritmi" sağlıklı ve uyanık yetişkinlerde hiçbir zaman görülmez.
Reklam
lması daha olasıdır. l. Bölüm'de gördüğümüz gibi en yakın akrabamız olan şempanzenin beyni ile karşılaştırıldığında bile, İnsan beyninde çağrışım korteksi olarak nitelendirilen bölgeler oldukça geniştir. Çağrışım korteksinden çıkıp, belirli duyulara ayrılmış korteks alanlarına giden girdilerin bir şekilde saptırılmaları mümkündür. Kuşkusuz böyle bir senaryo, 4. Bölüm'de göreceğimiz gibi, duyular arasındaki ayrımların daha öğrenilmediği, beyindeki nöronların daha az yaygın olduğu, dolayısıyla da daha esnek ve çok yönlü faaliyetlerde bulunduğu çocukluk döneminde sinestezinin daha baskın olmasına açıklama getirecektir. Anatomiden (fiziksel bağlantılar) ziyade fizyolojideki (nöronların işleyişi) bir bozukluk, aynı zamanda sinestezinin neden şizofreni hastalarında aniden belirebileceğini de açıklar. Öte yandan, sinesteziye tam bir açıklama getirmek olanaksızdır, çünkü öznel bir perspektife; bir bireyin ilk elden deneyimine dayanır. Sinestezi, beynin nihai bilmecesi olan bilincin bir yüzüdür.
beyincik ve bazal ganglionlar gibi beynin bu farklı alanları bile özerk birimler olarak işlev görmeseler de, beynin dış katmanı olan korteksin farklı bölümleri ile diyalog halindedirler. Örneğin beyincik, korteksin, motor korteksten ayrı olarak onun ön kısmında bulunan bir bölümü (lateral premotor alan) ile güçlü bağlantılara sahiptir. Bu arada bazal ganglionlar ise bütünleyici motor bölgesi olarak bilinen başka bir korteks alanı ile yakın temas halindedir. Aslında, bütünleyici motor alanının hasar• görmesi, Parkinson hastalığına çok benzeyen aksaklıklara yol açabilir.
Hir hiilgı �si c;alışırken, beyin çok daha fazla yakıt kullanır. Beyııiıı yakıtı, yediğiniz yiyeceklerdeki karbonhidrat ile soluduğunuz havadaki oksijendir: karbonhidratlar oksijen ile tepkimeye girince karbondioksit, su ve en önemlisi ısı üretirler. Bedende, yiyeceklerden alınan tüm enerji basit bir yanma ile hemen salıverilmez, çünkü beynin ve bedenin hiçbir işlevine enerji kalmaması pek hoş olmazdı. Demek ki, bizi sıcak tutacak ka-. dar ısıya ihtiyaç olmasına karşın, vücudumuzda yediğimiz yiyeceklerden aldığımız tüm enerjinin hemen serbest bırakılmasını engelleyen bir kimyasal madde bulunmaktadır. Onun oluşumu sayesinde bu enerjiyi, bedenin ve beynin yapması gereken mekanik, elektrik ve kimyasal işler için depolayabiliriz. Enerji depolayan adenozin trifosfat (ATP) kimyasalı, canlı olduğumuz sürece yediğimiz yiyeceklerden üretilir. ATP enerjiyi depolar ve sıkıştırılan bir yayın serbest bırakılması gibi bu enerjiyi özgür bırakma potansiyeline sahiptir.
Belirli işlevleri beyindeki belirli alanlarla ilintilendirmeye <;alışırken dikkatli olmak için bir başka neden daha vardır: nöron plastisitesi. Beynin farklı bölgeleri elbette, hastalık, araba kazası ya da silahla yaralanma gibi birçok nedenden dolayı hasar görmüş olabilir, fakat en sık rastlanan neden inmedir. İnıııe, beyne yeterince oksijen gitmediğinde gerçekleşir. Bu oksij(�ll eksikliğinin nedeni ise tıkanmış bir kan damarı olabilir, lıiiylece normalde oksijen taşıyan kanın beyne erişimi engell(•ıımiş olur ya da kan damarlarının daralması yüzünden kan akışında bir azalma vardır. Örneğin motor kortekste bir İnme ;�t·rçekleşirse, art arda gelişen oldukça ilginç olaylar dizisini İzlı·ıııek mümkündür.
Reklam
Ayrıca Parkinson hastalığının anatomik bir bölge olarak sadece substantia nigra ile ilgili olmayıp aynı zamanda dopamin kimyasalına özgü olduğu gerçeğini gözardı edemeyiz. Bazıları, substantia nigrayı sadece kritik hücrelerin dopamini alıp beyindeki daha ilintili bir başka hedef bölge olan striatuma teslim ettiği yer olarak düşünebilirler. O zaman önemli soru şu olacaktır: Dopaminin striatumdaki işlevi nedir? Beynin anatomisi, beynin kimyasıyla doğrudan uyumlu değildir; beynin tek bir bölgesine özgü tek bir kimyasal madde yoktur. Tam tersine, aynı kimyasal madde beyindeki birçok farklı bölgeye dağılır ve beynin her bölgesi birçok farklı kimyasal madde üretir ve kullanır. Dolayısıyla, beyin hasarını -beynin ilgili bölgesini ya da beynin kimyasal dengesindeki değişimi - değerlendirirken neyin en önemli olduğunu belirlemek çok zordur
Önsöz ve Teşekkür
Kara Atena'nın ardındaki öykü uzun, karmaşık ve kanımca, bilgi sosyolojisi alanındaki bir çalışma olarak, geniş bir şekilde ele almayı hak edecek kadar ilginçtir; ama burada ancak kısa bir özetini verebilirim. Ben eğitimimi Çin araştırmaları alanında yaptım; aşağı yukarı yirmi yıl Çin üzerine dersler verdim; ve hem 20. yüzyılın başında Çin
Sayfa 23 - KAYNAK YAYINLARI - BİRİNCİ BASIM - HAZİRAN 1998Kitabı okuyacak
Esasında her çocuğun duyusal deneyimleri beyindeki idrak mekanizması sayesinde bilişsel deneyimlere dönüşür. İnsan büyüdükçe idraki böylece gelişir. İnternetin idrak mekanizmasına etkisi ne yazık ki olumsuz, Prof. Susan Greenfield'a göre. Çünkü internette daha ziyade duyulara hitap eden deneyimler yaşanır. Parlaklık, hız, hareket, cazibe... Bunlar adeta alkol ya da uyuşturucunun beynimizde yaptığı etkiye benzer etkiler yapar. Nasıl ki diğer bağımlılıklarda insan kendini bırakır ve yaşadığı anlık haz belirleyici olursa, internetteki oyunlar ve aktiviteler de benzer bir belirleyiciliğe sahiptir.
Beden dilinin inceliklerinden, söylenen sözcüğün kesinliğine, basit bir sarılmanın anlamına dek neredeyse her türlü iletişim, harekete dayalıdır. İster açık, ister algılanması olanaksız olsun, her ha­reket vücudun bir yerindeki bir adale grubunun kasılmasına bağlıdır. Tüm adaleler kasılma gücünü yitirmişse, geriye kalan sadece tükürük salgılama ve gözyaşı dökme yeteneğidir.
Sayfa 42 - Varlık / Bilim
53 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.