Bazı sabahlar, kitaplarımdan ayrılasım gelmiyor, evet. Karşıdaki yeşil bayıra bakarak ve mütemadiyen odanın müziğini dinleyerek yaşamak, fani lezzetlerin en büyüğü. Dışarıda hayat varmış, çağırıyormuş! Kitaplarıyla mutlu olmayı öğrenmiş birini hangi dünya saadeti kandırabilir?
Sayfa 105Kitabı okudu
Kitaplar sadece okumak için değil,birlikte yaşamak içindir.
Sayfa 104Kitabı okudu
Reklam
Sandık
Baba evinde, geleceğin bir hülya gibi duyulduğu günlerin birinde çeyizini yerleştirmeye durduklarında, annesi önce bir taş koydu sandığın dibine. "Yerinde taş gibi ağır ol, kalıcı ol." dedi. Ve bir kalıp sabun. "Geçimin kolay olsun, güzel olsun, talihin pak olsun. Sonra, bütün eşya boşaltılsa bile tükenmeyecek, asla eksilmeyecek bir şeyler kattı çeyizlerin arasına. Zor günler için biraz sabır, bir miktar tahammül, odaları ışıtacak bir avuç gülümseme, kâfi derece de yaşama sevinci, yalnızlıklarda işine yarayacak birazcık iç huzuru ihtiyaç duydukça elini uzatıp alabileceği bir tutam gönül aydınlığı.
Bakmak, uzaklara dokunmaktır, diyordu şair; bakarak dokunurduk, bilgiye, uzaklara ve aşka. Biz zaten, hayata uzaktan bakanlardık, karatahta çağının suskun çocukları.
Eşyaların dili…
Şefika Hanım da Muhlis Bey'e bir çift bardak göndererek şöyle bir cevap yazar: "Muhterem Muhlis Beyefendi, Mektubunuza ve benim için çok değerli olan hediyenize çok teşekkür ederim. Ben de size bir çift mavi bardak gönderiyorum. Mavi, sadakatin rengidir. Bardakların biri içini göstermez, dışa kapalıdır. Evlilikler acı ve tatlı sürprizlerle doludur. Evliliğimiz süresin- ce yaşayacağım sıkıntıları ve aile sırlarımızı tıpkı bu içini göstermeyen bardak gibi içimde saklayacağım. Diğer bardak ise billur gibidir, içini gösterir. Sevinçlerimizi, güzellikleri ve mutluluklarımızı ise bu bardağa koyacağım ki herkesle paylaşabilelim diye. Size huzurlu ve saadet dolu bir evlilik yaşatmak için elimden gelen her şeyi yapacağıma emin olabilirsiniz."
Reklam
Eşyalarda konuşur !
"Muhterem Şefika Hanım, Lamba aydınlık demek. Aydınlıksa mutluluk demek. Size bir ömür boyu mutlu bir evlilik vaat ediyorum. Lambaların üzerindeki bahar dalları kadar taze kalacak size olan sevgim. Bahar dallarının üzerindeki kuşlar kadar hür ve huzur dolu bir hayatınız olacak benimle birlikte. Bu lambaları, size olan hislerimin sembolü olarak muhafaza ediniz lütfen."
Susmaların, eksik kalmış sözlerin ve konuşulmayan ne varsa işte onların arasında, bütün eksikleri tamamlar gibi, daima sıcak, karanfilli, adamakıllı râyihalı. Şimdi cümlenin burasında, masaya yakut bir pırıltıyla iniyor yavaşça, çay!
Kardeşimiz Çay
İki kişi şöyle karşı karşıya otursa, üçüncüsü çay! Aramızda, bütün mahremlerin tanığı. Tabii bir parçası, bir uzvu gibi insanın, avuçlarında sıcaklık, dudaklarında can suyu ve her yudumda biraz daha arzuyla, çay!
Hayat, zaten bir hatıradır, alışırsınız!
Bir gün annenizi yitirir ve evin kapısını kendi anahtarınızla açacak olursanız, o zaman her şey değişecektir. Sizi, dilsiz eşyalar ve karanlık köşeler karşılayacaktır. 'Ev sahibi', babanızdan son kalanları da yanına alıp gitmiştir artık. Odalarda konuşan kimse kalmamıştır. Bir zaman gider gelirsiniz. Sonra her şey hatıra olur. "Aradan zaman, bir hayli zaman geçti." diye dertlenirsiniz.
Reklam
Var olsun ve uzun yaşasın Anneler!
Baba ocağına her gidişinizde kapıyı anneniz açıyor ve sizi karşılıyorsa, dünyanın bütün hazinelerine sahipsiniz demektir. Baba evi, sonsuz saadetler kaynağıdır çünkü. İnsan, hiçbir mekânda orada yaşadığı kadar rahat, orada bulunduğu kadar mesut, orada olduğu kadar çocuk değildir. Orada bütün yoksullar zengin, bütün dertliler huzurlu ve bütün günahkarlar temizdir.
Sonrası anne
Baba evlerini yaşatan, ancak ve yalnız annelerdir. Zira, anne hayattaysa, babanız bütün bütün ölmüş sayılmaz. Evinin direğini yitirmiş çoğu kadın, bizim idrak edemeyeceğimiz bir marifetle, evde onu, kimselere görünmez, yalnız kendisinin görüşüp halleşebildiği esatiri bir varlık gibi yaşatır. Hayır, hayır! Rahmetli eşinin hatırasını yaşatmak kabilinden bir şey değildir bu. Basbayağı, su bildiğimiz yaşamaya benzer, sanki yarı canlı, yarı ruhanî ikinci bir hayat.
Baba Evi
Baba evleri, ebedî bir hüzün yumağıdır. Ne yerlisiniz, ne yabancı, galiba biraz emanetçi. Baba dünyadan göçtü mü, evin bütün köşe bucağı, onun eline alışkın bütün eşya,başkasını asla kabullenmek istemez. Aralarında ne kadar dolansanız beyhude! Yüzünüze bakıp istihza ile gülecekler. Hiçbir gereç elinize yakışmayacak, hiçbir köşeyi, koltuğu dolduramayacaksınız.
Baba Evi
Bir gün babanız göçmüş olacak. Onun eski köşesinde oturuyor bulacaksınız kendinizi. Yerini yadırgayan bir diş gibi. Eskilerden bir cümle kurmayı deneyip vazgeçeceksiniz. Bir çekmeceye dokunup da açamamanın soğukluğu. Ne garip, artık duvardaki askılar, kapı ve pencere, tavan tahtalarındaki o budak izleri konuşmuyor sizinle konuşmayacak. Odalar yıl yıl unutacak yüzünüzün ifadesini.
Baba Evi
İnsan, baba evinden bir kere çıktı mı, yazık, bir daha hiç oralı olamıyor. Eve misafir, komşulara, eski arkadaşlara, kahveye, bakkala, yollara misafir. Her hali yabancı. Odaların, avluların, sokakların hatta gökyüzlerinin yabancısı. Adımlarından belli, yolları yadırgıyor. Bakışlarından belli, hülyalı, orada değil. Ev içlerinde sızısı eskilerde kalmış ince bir kederi bastırarak, vaktini bekleyecek. Üstü örtülmüş ve artık hiç konuşulmayacak eski cümleler, beyhude dolanıp duruyor boşluklarda.
41 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.