Hiçbirimiz, bir dostun hatrını yıkacak kadar lebaleb dolu, sıkı, sıkışık değiliz. Başımızı kaşıyacak vaktimiz var. Bir selam vermeye, gece yarısı telefonda bir dize okumaya, birbirimizin elini sımsıkı tutmaya, gözlerinin içine bakmaya vaktimiz var. Başka bir şehre gitmeye, belki portakal çiçeklerinin mevsimine, yerel renklere ve başka şehirlerin akşamlarında başka rüzgarlara vaktimiz var.