-Betonlaşan sadece şehirler mi sanırsınız?
Ya kalpler ne olacak?
Kalpler, şehirlerden daha hızlı betonlaşıyor.-
-İnsanın, insanla konuşmadığı,
Arı kovanı gibi kentlerde, ayrık otu gibi yaşadığı,
Savaşın, şiddetin, nefret dilinin ve kötülüğün revaçta olduğu bir çağdayız.
Toprağın altı değil üstü karanlık
Çağımızın insanı, suskun, somurtkan ve mezar taşı gibi soğuk.
-Vefasızlığın adını vakitsizlik koymuşlar.-
Ey insanoğlu…!
Güneş yüzüne değil, biraz da yüreğine vursun ki, içindeki buzullar erisin.-
.
-Ömrümün yarısını insan olmak için,
diğer yarısını da insan kalmak için harcadım.-
.
-İnsan gidecek yolu olduğu için değil, varacak yeri olmadığı için huzursuzdur.-
-Huzur, gönlün gelincik tarlasıdır.-
.
-Huzur, kördüğümün çözülmüş halidir.-
.
-Huzurun yolu,
kendini yontmaktan geçer.-
.
-Huzursuzluğun kaynağı talepkârlıkta huzurun ise kanaatkârlıkta yatar.-
"Aşk, bir bedende iki kişi."
“Ey aşk...! bir mucize gerçekleştir şimdi
Şapkandan bir kumru havalansın
Bana öyle büyük ki bu kalp,
Gelsin yüreğime yuvalansın”
Kitabı okurken sımsıcak bir yürek buldum. Yaşam kavgasının molalarında, sıcacık bir poğaça, buğusu üstünde demli bir çay, sevgi ve vefayla beslenmiş hoş bir muhabbet, zifiri
Bir kitap düşünün...
Henüz okumadığınız,
Kapağını dahi açmadığınız bir kitap...
Ne kadar yabancı geldi değil mi?
Şimdi bu kitabı okumadığınızı düşünün.
Belki de gerçekten okumadınız.
Kapağını dahi açmadınız.
Terketmedi sevdan beni,
Aç kaldım, susuz kaldım,
Hayın, karanlıktı gece,
Can garip, can suskun,
Can paramparça...
Ve ellerim, kelepçede,
Tütünsüz, uykusuz kaldım,
Terketmedi sevdan beni...
Tek başınalık ve yalnızlık. Düşüncelerini geçirimsiz bir cam fanus gibi çepeçevre saran türden dehşet verici, suskun ve cevap vermeyen bir yalnızlıktır bu. Çiçeklerden, renklerden, tınılardan, hayvan ve insanlardan, hatta Tanrı'dan uzak bir yalnızlıktır bu.
Ben böyleyim işte
Bazen çılgın
Bazen suskun
Yine de
Mavi renkli boyarım gökyüzünü
Nedense
Unuturum bulutları
Ve derin izler bırakır
Her hatıra
27.04.2004
Yalnız bir kadın yanımda hatta yanıbaşımda Kız kulesine baktı uzun soluklu...
Yorgun kadın ve kız kulesi, ikisine baktım ölümün kıyısında yüzdüğümü anladım. İzledim bir gece boğuşması arasında nefesim kesildi. Kadın suskun ve bakakaldı denize ömür bilercesine yanıbaşımdaydı kadın suskun ve yorgun. Gözlükleri ince çerçeve güneşi emip duruyordu misk kokulu denizle karışıp göğsüme doluyordu.
Kadın oturdu bir müddet ve son kez baktı Kız kulesine yanıbaşımda, kıskanmadım değil. Kalktı kadın usulca yürüdü yüreği benliği şehri terk edercesine ayrıldı.
“Kırk yıl cevap almasan benden, gene yaz…”
…
“Dünya dünya olalı kimselerin benim gibi sevdiğini ve sevebileceğini sanmıyorum. İnandığım en kesin gerçek bu canım.”
Dönem şairlerinin aşkı büyük olur ama Ahmed Arif’in Leyla Erbil’e duyduğu aşk bir başka; çok daha derin!
Aşkının karşılığını alamamış, Leyla Erbil onun aşkını dost olarak cevaplamış