Spoiler içerir.*
Bugün, normalden biraz daha uzun konuşacağım. Okuyor olduğunuz sayfaya bir ayraç yerleştirin, geliverin hemen. Çünkü, edebiyat camiasını ikiye bölmüş bir kitap hakkında düşüncelerimi belli edeceğim.
Bir ergen düşünün şimdi. Ya da kendi ergenliğinizi. Karakterimiz, cinsellik kelimesinin ne olduğunu iyi bilen ve dilinden bir türlü
Konuştukça daha çok sinirleniyorum. Susunca
sustu oluyor. Susunca diyorum ki, bilseler böyle olmazdı. Susunca diyorlar ki, ne haldesin bilelim, demiyorsun bir şey. Ben ağzımı açınca yine aynı şeyler oluyor. Yine bi halt olmuyor. Doluya koysam ne, boşa koysam ne, ortada bardak yok.
Susmadan önce biraz konuşsaydım keşke. Bir şeyler mırıldansaydım kendime. Şimdi böyle yaralı hayvanlar gibi, sabahın erken vaktinde ağlayan kedi, kuş gibi belki.. Öyle garip bir durumdayım işte. Ne bileyim, bir şeyler deseydim en azından. Şimdi herkes dinlese bile açamam ağzımı. Zor günlerin hepsi geçiyor da geriye kalanlar hep buruk oluyor. Elini neye atsan kıracakmışsın gibi geliyor. Birçok şey seni kolayca deviremiyor ama ne zaman bir şeye sevinsen, mutlu olsan, hep buruk hissediyorsun. Insanin o an geçmişine dönüp, ağlayan haline sarılası geliyor. Hava almak için dışan çıkıyorum ama insanların arasında daha çok havasız kalıyor gibi dönüyorum eve. Şikayet etmiyorum da, gram hevesim yok. Yeni birini tanımak için, yaşamak için, en ufak bir girişimim olmuyor. Hatta ben kendimi sevdirmemek için bazen elimden geleni yapıyorum.
İlk kez 1954 yılında telaffuz ettiği “Diriliş” kelimesini günümüze kadar hiç susmadan haykıran bir yazarın kitabını okumak kolay değil elbette. Sayfalarca süren biyografisini bile
okuyamadığım Sezai Karakoç’un bu kitabını nasıl okudum inanın ben de bilmiyorum. Ama okudum. Pembe kapağının ardında ne tür düşüncelerin olduğunu bilmeden okudum.
Önce bir kağıt alın elinize birde kalem. Okudukça eklemeler yapacağınız kağıdın orasına burasına oklar çizeceğiniz bir soy ağacı çıkarın okudukça. Hele de akrabalık ilişkileriniz çok kuvvetli değilse, teyze kimdir, dayı kimdir bilmiyorsanız, kuzen ve yeğen ayrımını yapamıyorsanız işiniz çok zor.
Soyağacını kitabın ortalarına doğru
Her zaman olduğu gibi Zweig nefis bir biyografi yazmış kesinlikle okuyun. Peki neden derseniz; zaman zaman tasavvufi ya da felsefik bir eser okuyor hissine kapılıyor insan, zaman zaman ise tarih ama edebiyatla dolu her bir cümle kısacası tam bir başyapıt bittiğinde tek dileğiniz daha uzun olması oluyor. Stefan Zweig ve biyografileri diyor ve susuyorum lakin susmadan önce henüz Zweig biyografileri okumadıysanız çok ama çok fazla bilgi, fikir, lezzetli pasajlar kaçırdığızı bilin isterim. Fakat bu kaçırdıklarınızı düşündüğünüz şeyler, inanın tahminlerinizin çok ötesinde bir büyüklük ve önemde. Velhasılı kelam Zweig zaten okuyun ama Ustalara Saygı serisini hemen okuyun bence yani pişman olmayacaksınız kesin bilgi
MontaigneStefan Zweig · Zeplin Kitap · 20191,337 okunma
Kendimi, bu incelemeyi yapacak yetkinlikte görmesem de kitabın bende bıraktığı etkiye dayanarak bunu kendime bir vazife sayıyorum.
Kitabın bilinen özellikleriyle başlamak istiyorum. 70li yıllarda, ilk yayımlandığı zamanlarda toplumculuk akımının popüler olmasından dolayı yeterli ilgiyi görememiş romanımız. Hatta bireyselci olduğu için birçok
Dikkat: Çok ciddi spoiler içerir !
Ah Ayfer Tunç ! Aşk olsun sana.
Acısı bu kadar çok içimi dağlayan bir kadın daha olabilir mi şu yakın zamanda okuduğum veya okuyacağım kitaplar içerisinde acaba ? Canım Şebnem, belki hayat sana birazcık torpil geçseydi herşey daha farklı olabilirdi. Belki sevdiğin adam elini tutsaydı tüm cesaretiyle, kendi
Bana buna mı kızdın demeyin. Seni ne bu raddeye getirdi diye sorun. Asla takılmayacağım şeylere şimdi dönüp dönüp bakıyorsam, bana içinde ne birikti diye sorun. Anlatmaya çalışırken sesim yükseliyorsa kaç kere susturuldun diye sorun. Çünkü kimse, susmadan önce bağırmaz..🌙
Akıt gözyaşlarını tutma içinde
Karışsın derya denize vursun kıyılarıma
Liman olayım istersen sana
İstersen sessiz sakin bir sahil kasabası
Çayın demin de derinlere dalalım
Bir çift olta ile beraber dinleyelim sessizliğin sesini
Soru sormam ben iyi dinlerim
Sen bilmesen de seni senden iyi bilirim
Ağlayacağını hissettiğin zaman kaçarsın aynalardan
DİPÇE :
Eleştirmen Füsun Ataklı der ki:
Türk edebiyatının, yazısında en çok ‘felsefe’ taşıyan ama felsefeyi edebiyatına taşıtmayan bir ustadır Karasu. (Akatlı, 1998, s. 79)
Okuru çekidüzene davet eden bu sözlerin ardında büyük bir keyif teminatı da saklıdır muhakkak. Nitekim Karasu, dili özgül kullanımıyla tartışmasız bir tattır.
'Uzun