Son gördüğüm halüsinasyon da, kantinden aldığım ve epeydir açık zeytinleri yedikten sonra olmuştu. Deneme yapmaya karar verdim ve buzdolabını açıp, plastik ambalajı içindeki zeytinlere uzanıyordum ki, açık kısmının bir bölümünde matlaşmış olmalarına mukabil, diğer kısımda zeytinlerin yağ dökülmüş gibi ve pırıl pırıl olduklarını gördüm. Evet; yine ben yokken koğuşa girmişlerdi. Bir parça ekmekle 5-6 zeytin tanesini ağzıma attım; ve yutmamdan, 5-6 metre ötedeki bahçe kapısına gidene kadar, tesiri hissettim. Bahçeye çıkmaksızın bir sigara yaktım ve o ânda karşı duvarda, açık arabalara binmiş geçen silâhlı askerleri silüet hâlinde gördüm. Sonra, deforme insan suratları falan filân. Duvarda, başkasının alelâde olarak göreceği tabiî veya kasden atılmış çizgilere, hayâlim kolayından suret giydiriyordu; ama benim irade ve isteğimle değil. Şuurlu bir şekilde, etkilenmeden öyle seyrettim. Birkaç dakika sürdü. Bahçeye adım atmıştım ki, şöyle bir durum: Yarı belinize kadar denize girdiğinizi düşünün. Dalganın gelişi ve çekilişi boyunca, siz de ritmik bir şekilde öne arkaya salıncaklanıyorsunuz. Gözünüzü yumun. Gözünüz yumulu da olsa, denizde olduğunuzu yaşıyorsunuz ve tahayyülden fazla, denizi görüyorsunuz. Şu ânda oturduğunuz yerde gözünüzü yumun; çevreden sizde ne var? İşte öyle. Fakat benim anlatmak istediğim, bu hâlden fazla ve şuur kaybı olmadığı için gerçekten eksik bir görüş. Evet; bahçeye adımımı atar atmaz, dalgalı bir suya girdim. Suyun geliş gidiş ritmi içinde, bir-iki adım öne, bir-iki adım geriye, salınıyorum. Burası, bahçe olduğunu bildiğim için havuz diyorum, ama yaşadığım, deniz…
Ey Rabbim! Alimlerimize sorumluluk,müminlerimize aydınlık, aydınlarımıza iman, tutucularımıza anlayış, anlamışlarımıza tutuculuk, uyumuşlarımıza uyanıklık, uyanıklarımıza irade, dindarlarımıza din, şairlerimize şuur, araştırmacılarımıza hedef, umutsuzlarımıza umut, zayıflarımıza güç, oturmuşlarımıza kıyam, donup kalmışlarımıza hareket, ölülerimize hayat, körlerimize görüş, suskunlarımıza feryat, küfürbazlarımıza edep, halkımıza özbilinç ve izzet bağışla. Allahım! Bana yenilgide çabalama, umutsuzlukta sabretme, yoldaşsız yürüme, silahsız savaşma, ödülsüz çalışma, dünyasız din, isimsiz yücelik, ekmeksiz hizmet, riyasız iman, gösterişsiz iyilik, hevessiz aşk ve halkın kalabalığı arasında yalnızlık nasip et.
Reklam
Ali Şeriati'nin Duası Ey Rabbim! Alimlerimize sorumluluk, müminlerimize aydınlık, aydınlarımıza iman, tutucularımıza anlayış, anlamışlarımıza tutuculuk, uyumuşlarımıza uyanıklık, uyanıklarımıza irade,
150 syf.
8/10 puan verdi
Yaşadığı dönemin şartlarına rağmen ortak dil, milli şuur kavramlarını anlatabilmek için büyük uğraşlar veren bir kişiliği, çeşitli kaynaklardan alıntılar ve özetler ile bizlere anlatıyor ve o gün yaşananların bugün nasıl sonuçlarının olduğunu anlamamızı kolaylaştırıyor.
Gaspıralı İsmail
Gaspıralı İsmailNecip Hablemitoğlu · Pozitif Yayıncılık · 2014204 okunma
Bergson'un deyimi ile, insandan sürekli bir yaratıcılığı, hamleyi ve iştiyakı isteyen bu "dinamik" dini şuur, yerini esası itaat, taklit ve dogma olan "statik" dini şuura terkedebiliyor. Erich Fromm'un tasnifiyle "Humaniter din" ve "Otoriter din" ayrımları da benzer imaları içermektedir. Ali Şeriati de bu sorunu "Dine Karşı Din" kavramıyla sorunsallaştırmıştır.
Sayfa 56
376 syf.
10/10 puan verdi
Bana göre, Türk edebiyatının en başarılı tarihi romanlarından birisi Osmancık’tır. Tarık Buğra’nın 1982 yılında neşrettiği romanı, Osmanlı Devletinin kurucusu Osman Bey’i anlatır. ‘Osmancık - Cihan devletini kuran irade, şuur ve karakter’ başlığıyla verilen eser klasik manada bir tarihi romanın çok ötesinde. Her şeyden evvel Osmancık bir felsefe
Osmancık
OsmancıkTarık Buğra · Ötüken Neşriyat · 201815,9bin okunma
Reklam
"Tarih yazılıp bir kültür ve şuur kaynağı olmadıkça, toprak altında kalan kıymetli madenler gibi hiçbir mana ifade etmez." Osman Turan
Milli şuur, bir ışıktır. Yurdu aydınlatır ve gizli köşelere sinmiş olan bütün akrepleri açığa çıkararak, karanlıkta iş görmelerine engel olur.
Romantizm XX. asrın en büyük romantik şairlerinden biri Alfred de Musset, bir tanıdığına Şöyle bir cevap verir: “-Romantizm, muhakkak ki, ne ölçüleri küçümsemek, ne komikle trajiği birleştirmek, ne de söyleyebileceğimiz başka bir şeydir. Kelebeğin kanadını nafile yere tutarsınız. Parmaklarınız arasında onu renklendiren toz kalır. Romantizm,
Edebiyatın Gayesi
Sanat sanat için midir, cemiyet için mi? Sanatın ve edebiyatın gayesi faydalı olmak mıdır, sadece güzel olmak mı? Edebiyat bir lüks müdür, yoksa halk için bilgi ve ahlak yükseltici bir terbiye vasıtası mı? Kısaca “edebiyattın gayesi nedir?” Bu soru, doğurduğu birçok meselelerle, büyük bir problem ailesi teşkil eder ve XIX. Asır Avrupa’sının
Reklam
Milli şuur gökten zembille inmez; metafizik atmosfer, tarih bilgisi, milli acılar, milletçe elde edilen başarılar ve benzeri faktörler milli şuuru oluşturur. Ama onun beslendiği en önemli kaynak tarih şuurudur; ondan mahrum kalan milli şuur, susuz kalmış çiçek gibi kurur. Onun alevlenmesinde cemiyete yol gösterenlerin de payı çoktur. Ashab-ı Kehf uykusuna dalmış Hindistan'ın ayağa kalkmasında, sömürgelikten kurtulmasında şair Tagore'nin Büyük Ruh olarak vasıflandırdığı Gandi'nin payı pek önemlidir. Pakistan ve Bangladeş'in temellerine harç koyan ulu muzdarip İkbal'dir. Gerek Gandi, gerekse İkbal öğrenimlerini sürdürdükleri Batılı ülkelerde milli şuurlarını elde etmişlerdi. Milli şuurun ateşleyicileri tarih felsefesine sahip aydınlardır. Bu nosyona sahip olanlar dünyanın şartlarını gerektiği gibi değerlendirir, yaklaşan tehlikeyi sezer, selamete çıkacak kapıyı keşfederler. Fonksiyonlarını gerektiği şekilde ifa edebilmeleri halklarının hazır olmalarına bağlıdır. Bunun için halklarını ruhen ve maddi bakımdan her türlü mücadeleye hazırlamak amacıyla barış zamanlarında gerekli kültür ve ilmi çalışmalar yaparlar.
‘’Polatlı civarındaki iki Alman turistine yapılan canavarlığı tabii okudun. Doğrusunu istersen, bu olayda milli bir utanç ve rezalet var. Bu utanç ancak bu iki canavarın halk tarafından linç edilmesiyle temizlenebilir ama o haysiyet, o şuur, o gayret nerede? Bu iradeyi Hitit sürüsünden mi bekleyeceğiz? Almanlar, Almanya’daki 30.000 Türk işçisini bir anda kovsalar yere göğe kadar hakları var.Mebus olsaydım bu iki Alman’ın ailelerine maddi tazminat vermek için kanun teklif ederdim ama bizim mebuslar parti dalaşmaları arasında bilmem böyle bir işe vakit bulabilirler mi?
Türk tarihi
Gerçi 3 Mayıs birçok ıstırapların kaynağıdır. Fakat o ıstırapların şuur ve saadet doğmaktadır. İlk zamanlarda küçük guruplar halinde sessizce kutlanan 3 Mayıs bugün kuvvetlenen ve büyüyen şuurlu bir kütlenin bayramı olmaktadır. İlerde bir gün gençlerin, Gök Türk kıyafetinde olarak büyük padişahlarımızı türbeleri önünde yapacağı geçit resimlerinin heybetini ve ihtişamını düşünmek bile güzeldir. Fazilet temelleri üzerine kurulan devletimizin birkaç kara gün geçirmesi onu asla sarsıp deviremez. En güzel şiirlerdeki birkaç vezin veya kafiye aksaması nasıl o şiirin güzelliğine engel değilse, bir iki çelme de bu devleti mazideki ve ilerideki ululuğundan alıkoyamaz. Bu devlet ve vatan büyüyecektir. Çünkü uğrunda ölmeye hazır olanlar var...