Çocukluğumuzdan itibaren; kokularla, bazı eşyalarla özdeşleşen hatıralar biriktiririz. Yıllar sonra, bir saatin tiktakları ansızın geçmişten bir görüntü getirir önümüze veya sıcacık poğaça kokusu okuldan eve döndüğümüz çocukluğumuzun öğleden sonralarını anımsatır.
Kitaptaki öykülerde ise yaşanmışlıkları renklerle bağdaştırıyor yazar. Halıdaki kanın kırmızısı, ihanetin rengine dönüşen montun mavisi... Hikayelerin hepsi tanıdık, senin benim, yakınımızdakilerin yaşadıkları. Hayatın içinden süzülüp gelen anılar gibi. Okurken şunu farkettim; insanı en çok üzen ve iz bırakan, yalanın renkleri oluyor. Sanal dünyada ise yalan gerçek artık ayırt edilemez noktada. O yüzden de rengarenk.
Yazarın anlatımı yalın, su gibi akıp gidiyor. Ama özellikle öykülerin sonunda iz bırakacak bir dokunuş yapıyor. O noktada bir soluklanma ihtiyacı hissediyorsunuz. Ondan sonra da tekrar yeni bir öyküyle yeni bir yolculuk başlıyor. Sizi duygudan duyguya sürükleyen, zaman zaman kendinizden bir parça bulduğunuz etkileyici bir kitap. Severek okudum, öykü türünü sevenlere kesinlikle tavsiyemdir.