Joseph Champell, "Bir kahraman, kendisinden daha büyük bir şey için hayatını feda eden kişidir,'' der. Mitler ve edebiyattaki "kahraman" şablonunu dikkate alırsanız, Rick'in yaptığı şey; onu çağdaş bir kahraman mertebesine taşır. "Hayat, yaptıklarınızdır, eylemlerinizdir," der Aristo, "ve hayatın sonu da bir eylem biçimidir, bir nitelik değil." Aynı şey Hamlet, Bhagavad Gita'daki Arjuna ya da Matrix'deki Neo karakteri için de geçerlidir: Şüphelerini ve korkularını yenmeyi başaran karakterler, bunları bir kenara bırakmış ve harekete geçmişlerdir. Bu yaptıkları da onları "kahraman" mertebesine taşır.
Rick'in kalbinden ne geçiyor olursa olsun, olaylar dizisini ileri taşıyan, onun karakterinin niteliğidir, yaptıklarıdır. Hindistan'ın antik dini metinlerinde buna "dharma" yani erdemli davranış denir ve bu, Bogart'ı bu filmde bir kahraman mertebesine taşır. Onun duruşu, insan ruhunun asaletinin onun kişiliğinde vücut bulması, insanlık için bütün zaman, kültür ve dil sınırlarını aşan bir ışık gibidir.
Güzel sahneler, güzel filmler ortaya çıkarır. İyi bir film düşündüğünüzde aklınıza sahneler gelir, bütün bir film değil. Sapık'ı düşünün. Hangi sahne var zihninizde? Elbette duş sahnesi. Bir klasiktir o. Sahne, senaryonuzdaki tek başına en büyük önem taşıyan unsurdur. Orası bir şeylerin, belirli bir şeylerin olduğu yerdir. Orası, dramatik (ya da komik) aksiyonun kendine has birimi, hücresidir; hikayenizi anlattığınız yerdir.