TAYMA:
“Kürşat’ın Sofrasında”
Atsızlığı nam eden yiğitlerim atlansın;
Kor taşıyan avuçlar,pas çözsün ,pusatlansın!
Yıkılsın Ergenekon;yurtlarım azatlansın!
Hainlere kargışlı,kahpe acun dar olsun!
- Tahkikatta size tazyik yapıldı mı?
Sorusuna sanık; kendisine yapılan "tabutluk" tehdidini mahkemede dile getirince verilen cevap:
Müddei Umúmi - Efendim, biz bunları huzurunuza misafir olarak değil, hükümeti devirmek isteyen vatan hainleri, katiller, caniler diye sevk ettik. Binaleyh kendilerini Pera Palas Oteli'nde oturtacak değildik. İcabında casusluktan, İcabında her şeyden şüphe edecektik. Huzurunuza Reis-i Cumhur namzedi olarak çıkmadılar. Onun için her yerden geçeceklerdi ve onlara her nevi zulüm caizdi.
( Müddei umûminim bu sözleri üzerine avukatlardan Kenan Öner ayağa kalkarak " Bu sözleri iddia makamı mı söylüyor? Rica ederim, huzurunuzdakiler katiller, caniler değil, sadece maznunlardır." dedi. Müddei umûminin bu sözlerinin zapta geçirilmesini istedi. Paşa söylendi, hakim söylendi ve bu sözler de zapta geçmeden celse sona erdi)
Yorum:
Vatan hainlerine, Cumhuriyeti yıkmaya çalışan komünistlere dahi yapılmayan bu muamele Türkçülere yapılıyor!!
TABUTLUK'ta
Bir kişinin güçlükle sığabileceği,
yalnız ayakta durulabilen
daracık, dört duvar arası,
fareler altta, akrep yanda.
500 mumluk lamba tepenizde
Hiç sönmeden 24 saat yandığı
Gözleri yakan, buruşturan beyni
amansız bir aydınlık sunusu,
İnsanın çömelmek, ayaklarını uzatabilmek için
Ah, nasıl da özlem duyduğu
küçücük işkence odası
ey gece, uyumak için kucakla beni
kollarında çocukluğu yaşamak yeniden
orama bağlanan elektrikle
uçurumun kenarında ülke
çoktantır unuttum bir salıncağı
ee eee e! getiriyor usuma
düşlerimin ufuklarında sabah yıldızı
umutsuzluktan umut doğuruyor insan
Gardiyan işin alayındaydı ve ötesini düşünmezdi. Oysa analarına alenen küfür etmekteydi. Burada insani değerlere, onura ve şerefe yer yoktu. Mahkumları içeriye alırken o insani değerlerini çamaşırlarıyla birlikte üzerlerinden ve ruhlarından soymuşlar ve bitlenmeyi önleme bahanesiyle kapının önünde ateşe vermişlerdi. Belene’de şerefe ve onura yer olmadığı gibi çok defa nefes alma hakkından bile mahrum bırakılırdınız. Hele tabutluk dedikleri deliklere tıkıldıysanız ve orada günleri, saatleri sayamadan geçirdiyseniz idrar ve dışkı kokusuna katlanma mecburiyetinin acısını ve anısını asla unutamazdınız. Oradan sağ çıkmak, bir mevtanın kefenini ve toprağı açıp dış dünyaya yeniden kavuşması kadar zordu.