Bir değişme gibidir azrail
Mezarla uğraşmaz toprağı insan kazar
O yere o ölü
insan kalabalığında ansızın bir boşluk açılmıştır
alın kımıldasın
kalp kıvransın
Gölden ansızın bir tabutluk su alınmış gibi
Bütün köy kımıldayacaktır / göl gibi
. Herhalde ülkemizde 3 Mayıs 1944 Sabahattin Ali – Hüseyin Nihal Atsız davasını ve 3 Mayıs nümayişini duymayan kalmamıştır.
Bu kitap, işbu nümayişten korkan tek parti iktidarının baskısıyla başlatılan, “Tabutluk” tabirini literatüre yerleştiren, 1944 Türkçülük – Turancılık Davası olarak adlandırılan meşhur yüz karası davanın bir de sanıklardan biri olan ve 2020 Türkiyesinin aklının – mantığının kavrayamayacağı zorluklara maruz bırakılan Alparslan TÜRKEŞ ‘in gözünden anlatılması olayıdır.
İşte bu kadar !
11.04.2020 00.55 Erciş
.
Bir değişme gibidir azrail
Mezarla uğraşmaz toprağı insan kazar
O yere o ölü
insan kalabalığında ansızın bir boşluk açılmıştır
alın kımıldasın
kâlb kıvransın
Gölden ansızın bir tabutluk su alınmış gibi
Bütün köy kımıldayacaktır göl gibi
Esenlikler!
Bugün inceleyeceğim kitap hem hacim olarak yer kaplayan hem de ele alış biçimi açısından geniş çaplı bir eser. Kitabın benim için kilit hususlarından en önemlisi de yazarın Atsız’ın öğrencisi olması ve bu sebeple de Atsız’ın hayatındaki -yer yer- kalan boşlukları rahatlıkla doldurabilmesi, ele aldığı kişiyi yakinen tanıdığı,
“Ben yoksul bir halk çocuğum. Burada bize ülkemizin çıkarlarına hizmeti öğretmiyorlar, varlıklıların nasıl daha rahat yaşamasını sağlayacağımı gösteriyorlar. İlk kez o zaman ayıldım…” sözleri Harun Karadeniz’in düzeni sorgulamaya iten, sadece sorgulamakla kalmayıp direnme, çözüm üretme sürecinin başlangıç noktasıdır. Öncelikle sürekli okuyarak,
Meftayı günlerce saklayacak morg yok, efendi . Küçücük bir oda tahsis ettiler, bir tabutluk . Ama soğutucular bu mevsimde çokta randıman vermez. Haber et köylülerine. Ölüdür bu toprak ister bekletmeye gelmez
Kitabı incelerken ikiye ayırmak gerekir; birincisi "Dalkavuklar Gecesi", diğeri de "Z Vitamini". İkisi de birbirinden bağımsız iki ayrı roman şeklinde karşımıza çıkıyor.
Dalkavuklar Gecesi'ni okurken kendimi bir anda mitolojik bir hikayenin içinde bulmuş hissine kapıldım. Eski çağlara götüren yazar, Atatürk dönemini, yani tek
Tabutluğun işkencesi insanı deli ediyor; süregelen loşluk beni körleştiriyor. Parmaklıklı kapıyı saran tel örgüden neredeyse hiç ışık ve hava sızmıyor. Küf kokusu boğucu; boğazımı ölümcül bir kavra-
yışla sıkıyor. Duvarlar beni kuşatıyor; kendimi sımsıkı kıstırılmış hissedene kadar baskılar her gün artıyor ve kendimi taş bir tabutun içinde sıkıştırılmış buluyorum. Beyaz badana ile boyanmış duvarlar her noktadan bana doğru bakıyor, bıkmadan, yorulmadan, avından emin bir biçimde.
Bir değişme gibidir azrail—
Mezarla uğraşmaz toprağı insan kazar
O yere o ölü
İnsan kalabalığında ansız bir boşluk açılmıştır
Alın kımıldasın
Kalp kıvransın
Gölden ansız bir tabutluk su alınmış gibi
Bütün köy kımıldayacaktır/göl gibi