bir şeye dikkat ettim. seninle karşı karşıya, göz göze, diz dize olduğumuz zamanlar kırmızı dudakların kilitleniyor ve yüreğinden gelen seslerin çıkmasını bırakmıyor. halbuki birbirimizden uzaklaşınca dudaklarının mührü çözülüyor. yüreğinden gelen sesleri satırların kalıbına döküveriyorsun. mesela bana doyamadığını yazıyorsun, ben bunu senin gözlerinin içinde okudumdu. fakat dudakların bana bunu söylemediler. hatta senin resmini yapmam için ricalarıma bile şöyle bir geçiştirme yapıverdindi. halbuki mektubunda... düşündüm bu niçin böyle diye, ve anladım ki sen hâlâ bir genç kız gibi çekingen ve utangaç, bir eski zaman kahramanı gibi sertsin.