Hastalık gafleti dağıtır, âhireti düşündürür, ölümü tahattur ettirir, öylece hazırlanır. Bazı öyle bir kazancı olur ki; yirmi senede kazanamadığı bir mertebeyi yirmi günde kazanıyor.
Küçüklüğümde kamer tutuldu. Ben valideme dedim: "Neden ay böyle oldu?" Dedi: "Yılan yutmuş." Dedim: "Daha görünüyor?" Dedi: "Yukarıda yılanlar cam gibi olup içlerinde bulunan şeyi gösterirler." Bu çocukluk hatırasını çok zaman tahattur ediyordum. Ve der idim ki: "Bu kadar hakikatsiz bir hurâfe, validem gibi ciddi zâtların lisânında nasıl geziyor?" diye düşünürdüm. Tâ, felekiyat fennini mütalaa ettiğim vakit gördüm ki, validem gibi öyle diyenler bir teşbihi hakikat telâkki etmişler.
Sayfa 92 - Sözler NeşriyatKitabı okudu
Reklam
Tahattur
Kendi kanımızın tecrübeleriyle ne kadar ine biliriz çocukluğun idrak kabiliyeti olmayan ilk senelerine nabzımızda atarken dilsiz şiddeti bir tek hatıra bile belirmez zihnimizde kilidinde kırılır anahtar dönüşürüz dünyanın harflerini söktükçe kendimiz sandığımız birine
Seneidevriye..mekanın cennet olsun ustad
İşte ey benim gibi ihtiyarlık içine giren ve ihtiyarlığın ihtiyarıyla vefatı çok tahattur eden zâtlar! Kuran’ın verdiği ders-i iman nuruyla ihtiyarlığı ve vefatı ve hastalığı hoş görmeliyiz, belki bir cihette sevmeliyiz. Madem iman gibi hadsiz derecede kıymettar bir nimet bizde vardır O ihtiyarlıkla hoştur, vefat da hoştur. Nahoş bir şey varsa; o da günahtır.
Hastalıkların Ehemmiyeti
Hastalık gafleti dağıtır, âhireti düşündürür, ölümü tahattur ettirir, öylece hazırlanır. Bazı öyle bir kazancı olur ki yirmi senede kazanamadığı bir mertebeyi yirmi günde kazanıyor.
Sinema gibi hayatını cennette seyretmek :)
15,16. (Mücevherlerle) işlenmiş tahtlar üzerinde karşı karşıya (kurulup) yaslanmış kimselerdir.(1)  (1) “Ehl-i Cennet, elbette arzu ederler ki, dünya mâcerâlarını tahattur etsinler (hatırlasınlar) ve birbirine nakletsinler; belki o mâcerâların levhalarını ve misâllerini (manzaralarını) görmeyi çok merâk ederler. Elbette sinema perdelerinde görmek gibi, o levhaları ve o vâkıaları müşâhede etseler (seyretseler) çok mütelezziz olurlar (lezzet alırlar). Mâdem öyledir, herhâlde dâr-ı lezzet ve menzil-i saâdet (lezzet ve saâdet yeri) olan dâr-ı Cennette, عَلٰي سُرُرٍ مُتَقاَبِل۪ينَ [Karşılıklı tahtlar üzerindedirler] âyetinin işâretiyle; sermedî (sonsuz) manzaralarda, dünyevî mâcerâların muhâveresi (sohbeti) ve dünyevî hâdisâtın (hâdiselerin) manzaraları Cennette bulunacaktır.” (
Bediüzzaman Said Nursî
Bediüzzaman Said Nursî
)
Sayfa 533
Reklam
573 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.