"Tahir'in mezarına vardı. İçinde acı, patladı patlayacak bir volkan gibi kaynıyordu. Tahir'in mezarı başında öyle bir ah etti ki, sanki bütün cihan titredi. Gül teninden kanlı yaşlar sel gibi boşandı, narin bedeni bir saralı gibi titredi. Daha fazla dayanamadı. Tahir'in mezarının üzerine eğilip, bütün kuvvetiyle toprağa
Yaşarsınız izi kalır yaşamazsınız içinizde sızısı kalır. Bütün aşk ve aşka dair hikayeler böyledir. Bir solukta okuyacağınız başucu bir eser. Hatıra defterimden bir şiire götürdü beni . Onu da paylaşıp kahve yanına harika bir atıştırmalık olarak tavsiye ediyorum.
Hangi vakit namazın huşusunda adın bilmem ki
Göğe kalkan ellerin arasından süzülerek
Ayak ucuna usulca damlayan hangi gözyaşısın
Dakikaların hezeyanla kaynadığı yürek volkanında
Sessiz çığlıklarla yakarışa karışan hangi duamsın
Sahi hangi renksin rengi solmuş dünyanın
Gün boyu telaşla sağa sola koşarken izini aradığım
Yürek kalemimin hangi harfisin
Kelimesinin gölgesine sığındığım
Sana doğru yalın ayak başı çıplak koşan bu bedenin
Çıkmaza savurduğu hangi sokaksın sevdiğim...
Nisan / Benim şiirim
Keyifli Okumalar
youtu.be/pLjQhoDOLVA?si=...
Cem Adrian O yar gelir , üzerine iyi gider . =)
Bermal Aydın
@guzellik_hemsiresi
Çünkü biz seninle ülkenin batısıyla doğusuyuz. Çünkü biz farklı kültürlerin çocuğuyuz. Çünkü biz bitmez bir kavganın bitmeye mahkum aşkıyız. Olmaz Gülşah olmaz. # alıntı
Insan aşıkken yediği her lokmada daha lezzetli, eskiden sorun olarak gördüğü
Bu kitapla beni bu şiir sayesinde tanıştıran hayatımdaki en değerli insan. Sayende mukkemel bir hikayeye daha tanık oldum. Herkesin okuyup şahit olması gereken bir kitap. Okuyunca akıcılığına kapılıp gidiyorsunuz... Ve bu şiir...<3
~ARYA~
“ Tahir olmak da ayıp değil, Zühre olmak da;
Hatta sevda yüzünden ölmek de ayıp değil.
Bütün iş
Her gün onu özleyen bir parçamı öldürmeye çalışarak dayanabiliyorum nefes almaya. Farz edin ki yalnızca onun için yaşıyorum, onu hatırlamak için, onu aramak için…
Tıpkı Ferhat ile Şirin, Leyla ile Mecnun, Tahir ile Zühre gibi.. Birbirine kara sevdalı iki genç.
Matrakçı Bahşı ile Papazın kızı Kaknusia. Biri müslüman, biri Hristiyan..
Bir gece evlenmek için kaçıyorlar evden, evleniyorlar fakat mutlulukları bir günü geçmiyor. Kader ikisine de farklı yollar çiziyor.
Yıllarca ayrı kalıyorlar fakat hep birbirlerini bekleyerek, birbirlerini arayarak…
Seven kişi aşkından vazgeçer mi?
Kavuşamadı diye başkasına varır mı?
İnsan sevdiğini unutur mu?
Tarihi kurgu seviyorsanız işte size muhteşem bir kitap İskender Pala farkıyla
Aşk Hikayesiİskender Pala · Kapı Yayınları · 20231,554 okunma
"Halk masallarındaki kaderciliği silerek onun yerine yaşadığımız gerçek dünyanın, madde dünyasının gereklerini koymuş bu dünya içinde her gün kendini aşmaya çalışan, dalla çok kendisi olabilme yolunda direnen insanı gerçekci bir kalemle çizip okura resmetmiş..
Afşar Timuçin Felsefeci, Şair, Yazar, Çevirmen
Kaleminin gücünü satırlar da
Kavuşamayan iki sevdalının masalı. Çocukları olmayan bir padişah ve bir vezirin mucize ile dünyaya gelen çocuklarının aşkı, evlendirme sözü vermesine rağmen sözünden dönüp zalimleşen padişahın inadı yüzünden ölümle biten sona eriyor. Kavuşulamayan her aşk hikayesi gibi bu hikaye de destanlaşıyor. Yarı manzum yarı nesir üzerine kurulu bir kitap olmuş.
”Beni hiç tanımamış olan sana” diye başlayan tek bi mektuptan oluşan muazzam bi eser .
Kimine göre takıntılı kimine göre muhteşem bi aşk hikayesi.
Mektubu okurken
Nazım Hikmet Ran 'ın " Tahir ile Zühre Meselesi " geldi aklıma, özellikle şu satırlar :
"yani sen elmayı seviyorsun diye elmanın da seni sevmesi şart mı?"
Iste kitaptaki bilinmeyen , pek çok şey yaşamalarına rağmen sevdiği , hayatını adadigi adam tarafından bir türlü hatırlanmayan, tanınmayan bu kadın ; tam da bu şekilde seviyor bence . Karşılık beklemeksizin ...ona olan sevgisi herseyin üstünde.. ama acaba gerçekten yeter mi sevmek ? sevilmeyi istemek bencillik mi yoksa ?
Keyifli okumalar :)
Aşkın birçok tarifi yapılır, "ölesiye sevmek", "uğrunda ölmek", "onsuz yaşayamamak" gibi.
Anadolu'da, "Tahir ile Zühre", "Kerem ile Aslı", "Ferhat ile Şirin", "Leyla ile Mecnun", "Yusuf ile Züleyha", "Memo-Zin", ilk akla gelen aşk
Tahir ile Zühre
“Aşk ateşi nice olurmuş, insanı nasıl yakarmış, nasıl kendinden edermiş.”
Nesilden nesile günümüze kadar gelmiş olan Tahir ile Zühre, anonim halk hikâyesidir. Hikâyede vezirin oğlu Tahir ile padişahın kızı Zühre’nin ölümle son bulan aşkı anlatılır. Yaşamları boyunca âşıkların birleşmesi birçok kötü tarafından engellenir. Tahir öldüğü zaman Zühre bu acıya dayanamaz ve kendi yaşamına son verir. Sonrasında kabirlerinde büyüyen iki gül fidanı ve aralarında biten karaçalı adeta yaşam boyu çektikleri sıkıntıları temsil eder. Nâzım Hikmet’in bu hikâyeye atıfta bulunduğu “Tahir ile Zühre” adlı bir şiiri bulunmaktadır. Şiirlere ve filmlere konu olan bu efsanevi aşk hikâyesi okuyanlara bir solukta okunacak bir aşk hikâyesi sunuyor.
Hep duyduğum Tahir ile Zühre'nin hikayesini hiç bilmiyordum. Kitabım ikinci el, lisedeki edebiyat hocam vermişti. O yüzden altı hep farklı kişiler tarafından, farklı yerlerinden çizilmiş satırlar vardı. Bu derin cümleleri böyle okumak daha da güzel oldu. Tahir ile Zühre'nin; bir elmanın iki yarısının aşk, hasret ve kederle biten hikayesi de bir çırpıda bitti.
Garip bir his sardı benliğimi,
Sanki elimden aldı gençliğimi.
Öyle bir aşk ateşi sardı ki beni,
Aklımı başımdan aldı gitti benliğimi.
Tahir ile Zühre (zühreden)
Her insanın hayatında yıldızların parladığı anlar vardır. Bilinmeyen, gizemli bir kadının yıldızları da Bay R'yi gördüğünde parlıyor. Tepeden tırnağa aşk kesilmiş bir kadının acı dolu hikâyesine şahit oluyoruz. Aşkına karşılık bulamayan kadının her şeye rağmen vazgeçmeyişi; o tutkulu, sarsıcı, saplantılı, takıntılı, hastalıklı aşkı şiirsel ve