Aslı Fransızca'dan çevrilen (Le Dernier Jour d'un Condamné) bu opus magnumun orijinali, V. Hugo tarafından bir takma ad ile 1829 yılında yayımlamıştır.İçerik bakımından son derece yalın ve açık olan 132 sayfalık kısa roman, idam cezasının insanlık dışı yönlerini - ki bu yönler çoğu zaman münferit boyutunu terkedip bedellerini kitlelere
Bir apartmandaki bütün dairelerin zillerine basıp sonra başka bir binanın arkasına koşturup ev sahiplerinin gergin halini izleyen muzip bir çocuk Barış Bıçakçı. Eğer tek cümleyle yazarı tarif et deseydiniz böyle bir cümle kurardım.
Kitapla tanışmam
İpek Demirer ‘ın harika incelemesi ile oldu. Eğer öyle sevimli, bir o kadar
Huysuzum, kavgacıyım, aksiyim tamam da, bu huzursuz bacak neyin nesi doktor?
Milyon kere sağa, milyon kere sola dönüyorum, memnun edemiyorum zat-ı alilerini. Değil atlas yorgan, buluttan yatak olsa, tahtadan tabut gibi sıktıkça sıkıyor. Sığamıyorum artık.
Sanki belden aşağım benim değilmiş gibi. Tutmuşlar, sonradan dikmişler vücuduma. O ayrı
•••
Atinalılar! Beni suçlayanların üzerinizdeki tesirini bilemiyorum; fakat sözleri o kadar kandırıcı idi ki ben kendi hesabıma onları dinlerken az daha kim olduğumu unutuyordum. Böyle olmakla beraber, inanın ki doğru tek söz bile söylememişlerdir. Ancak, uydurdukları birçok yalanlar arasında, beni usta bir hatip diye göstererek sözlerimin
“Anlatma bana atları!
Yüreğim kaldırmıyor düşündükçe vurulup Vurulup yerde yattıklarını”
Anlat bize yürüyüşün güzelliğini koşunun rüzgârını,
köpüren yeleyi toynakların kızgın kıvılcımlarını Kişneyen bir tayın sevincini anlat öfkeyi ve sağrındaki mahmuz yarasını
Masallardaki şehzadeleri anlat bize
Avradın ve silahın kardeşisin ya feodalin töresini anlat biraz da ve terkinde kaçırdığın kızları
Dağları anlat bize, eşkıya gecelerini ölümleri ve ölümsüzlükleri anlat sonra da nasıl hiç yaşlanmadığını
Ve savaşları anlat, savaşçıları
Korkak ve cesurları anlat bize
sonra tahta’dan tunca dönüşünü
Sen ki görüp yaşayansın
Olay olay içinde
Mit , mit içinde
Mitoloji ile beslenen minnacık ama dev bir senaryo
Aşk, siyaset ve tanrıların oyunları!
Hepimizin bildiği bir Truva atı ve savaşı, savaşı başlatan altın elma güzellik yarışması var işin içinde.
Kitabın konusu Truva düştükten sonra savaştan kaçan komutan Aeneas'ın Kartaca kıyısına sığınması ve Kartaca
bozkurtların ölümü
Suğdaklar batı çevresinde küçük bir budundur. Batı kağanının buyruğundadırlar. Türk değildir ama Türk dilini bilirler
Hiç Çinlinin üstüne hızlı hızlı gidilir mi? ödü patlayıp kaçar. Belli ki canını almağa geliyorsun sandı...
Ulan hanginiz yalan söylüyorsa bildirsin gözünü patlatayım
Korunmak için en iyi yol
Ya bir tahtadan at, ya boyalı tenekelerden bir lokomotif, ya derisi iki-üç günde delinmeye mahkum bir küçük trampet... Demek ki, bir hiç, bir zerre, bir tahta ve bir teneke parçası benim çocuk ruhuma bu derin, sonsuz mutlulugu vermeye yetiyordu.
İşte, burada, bu mihnet ve meşakkat ocağında, bin türlü afetten arta kalan otuz üç yıllık viran varlığımda, bir kapkara eşek sıpası, bir canlı oyuncak, bana, aynı mutluluğu vermeye yetiyor. Demek;
bu vücut viranesi içindeki ruh aynı ruhtur .
Tahtadan yapılmış at kafasına bağlı sopanın üzerine binen çocuklar ne büyük savaşların kahramanı olmuş, kaç prensesi saraydaki kötü cadının, zalim imparatorun elinden kurtarmıştır kim bilir ?
Bir oyuncakçının vitrinine bakar gibiyim, küçücük adam ve küçücük at figürleri önümde hareket ediyor ve ben kendi kendime, bunun görsel bir aldatmaca olup olmadığını soruyorum. Ben de oyuna katılıyorum, daha doğrusu, bir kukla gibi hareket ettiriliyorum ve bazen yanımdakilerin tahtadan yapılmış ellerini tutunca ürperiyor, irkiliyorum. Akşam, gün doğuşunu izlemeyi tasarlıyorum ve sabah yataktan kalkamıyorum; gün boyunca ay ışığını bekliyorum, sonra da akşam, odamdan çıkamıyorum. Ne uğruna uyandığımı, ne uğruna uykuya yattığımı bilmiyorum. Yaşamımı bir zamanlar devindiren maya yok artık; derin gecelerde beni uyanık tutan, sabahları beni uykudan uyandıran o uyarıcı çekicilik yitip gitti.
Bir atım olsaydı eğer dünyayı turlayabilirdim. Tahtadan bir at olsa da yeterdi. İnsan hayal ettiği yere kadar yaşayabilir. Ben tam da hayal ettiğim yerin en başındayım.