ÖNSÖZ: Argo ve Türkçede Argo Üzerine Genellemeler (I) ARGONUN TANIMLARI Belli başlı kaynaklar tarandığında, argo tanımlarında hem farklar, hem eksiklikler görülür. Bu, bilimin ve dilbilimin yaşama zaman zaman yetişemeyen soğukkanlılığından doğduğu gibi, – argonun zaten karmaşık olan yapısından, ele avuca sığmaz, değişken mi değişken
Talebe ne demektir? Talep etmekten, istemekten gelir bu isim... Talep etmek de bir ilimdir, bir ilk ilim... İlim istiyebilmek için de bir ilk ilim ister. Muallim de böyledir; bir taraftan öğretirken, bir taraftan da talebesi ona öğretir.
Reklam
Dur! Ata sözünü emr-i vacip bilir misin, bitmez misin, senin bileceğin bir şey. Fakat son nasihatimi dinle: İstersen babanı katlettir, istersen Maveraünnehir'den sürersin. Bu da senin bileceğin bir şey. Ama senden son dileğim, babanın ilim yolunda yaptığı işlere, onun talebe ve üstadlarına ilişmemendir. (Timur İmparatorluğu 4. Sultanı Uluğbey kendisini tahttan indirip öldürmek isteyen oğlu Şehzade Abdüllatif'e söylüyor)
Sayfa 132Kitabı okudu
Üşenmeden Okuyunuz! :) Nasıl bir Beşiktaşlı olduğumu iyi bilirsin. İçimde ayrı bir sevdası, ayrı bir yeri vardır.Bu başka bir aşk, çünkü Beşiktaş kimseyi terk etmez ve sevdası hiçbir zaman geçmez.Sezen Aksu'nun şarkısında, ''Geçer geçer neler neler geçmedi ki...'' dediğine bakma sen! Beşiktaş aşkı geçse geçse babadan evlada geçer, bunun ötesi
Nasıl bir Beşiktaşlı olduğumu iyi bilirsin. İçimde ayrı bir sevdası, ayrı bir yeri vardır.Bu başka bir aşk, çünkü Beşiktaş kimseyi terk etmez ve sevdası hiçbir zaman geçmez.Sezen Aksu'nun şarkısında, ''Geçer geçer neler neler geçmedi ki...'' dediğine bakma sen! Beşiktaş aşkı geçse geçse babadan evlada geçer, bunun ötesi de olmaz. Şimdi neden
Sayfa 76
365 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
nizamülmülk türk tarihinin en büyük devlet ve siyaset adamlarından birisi. yaşadığı dönemde nizamiye medreselerini kurmuş ve buradan binlerce talebe yetiştirmiş. tecrübelerini de siyasetname adını verdiği bu eserde toplamış. günümüz devlet ve siyaset adamlarına da yol gösterici olan bu eser başucu kitaplarından birisidir. siyaset yapacak olanların ve siyaset kurumunun içerisinde bulunanların okumasını şiddetle tavsiye ederim
Siyasetname
SiyasetnameNizamülmülk · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 20183,447 okunma
Reklam
Okurken bir başka kimse bizim için düşünür: Biz sadece onun zihin sürecini takip etmekle yetiniriz. Nasıl ki yazmayı öğrenirken talebe öğretmen tarafından kalemle çizilmiş çizgileri takip eder; okurken de tıpkı bunun gibidir; düşünme işinin büyük bölümü zaten bizim için bitirilmiştir. Bunun içindir ki kendi düşüncelerimizle meşgul olduktan sonra elimize bir kitap almak her zaman bizi bir parça rahatlatır. Fakat okurken zihnimiz aslında başka birisinin düşüncelerinin oyun alanından başka bir şey değildir. Ve dolayısıyla öyle olur ki çok fazla —yani neredeyse bütün gün— okuyan ve arada düşünmeksizin geçirilen eğlence yahut meşgale ile kendisini eğlendiren kimse, yavaş yavaş kendi kendine düşünme yeteneğini kaybeder.
Zeki bir (sofist) talebe gidiyor, hocasına diyor ki; "- Senden ben avukatlık icazeti alacağım! Fakat sen bilmem ne kadar para isteyeceksin! bu parayı vermeye şimdilik muktedir değilim. İleride kazanacağım ilk davadan ödemek üzere bana ders verir misin?" Adam: "- Olur diyor; "sana ders veririm, kazanacağın ilk davadan benim
‘’ Sayın Başvekil! İşte Türkçülüğün hâkim olduğu bir Türk ülkesinde böyle bir olay oluyor. İşin en kötü ciheti de bu nümayişi yapanların hem üniversiteli, hele birçoğunun devlet parasıyla talebe yurtlarında okuyan talebeler oluşudur. Demek ki devlet bilmeden koynunda yılan besliyor. Kızıl gözlü, sinsi ve zehirli yılanlar... Bu yılanlar yarın birer doktor olup yurt köşelerinde vazife aldıkları zaman ilk işleri baltalama hareketlerine girmek olacak, vatanı arkadan vuracaklar, bekledikleri kızıl sabahı Türkiye'ye getirecek olan yabancı ordulara ajanlık edeceklerdir.''
Varlığımıza en yakından hitap eden dil, bize en mahrem muallim, ıztıraptır. "Iztırap çekmeyenin hiçbir şey bilmediği" hakikatini aydınlatan hadiseler, her günkü hadiselerdir. Öğretimi en kolay şekle koyan Amerikan metotlarıyla katledilen muallim mesleği yerine sinemadan radyoya sıçramak kabilse bile; dersin, mektebin, öğretimin ne olduğunu asla bilmeyen bu genç kalmış, iptidai zihniyet karşısında ancak ıztırap çekenlerin anlayacağı dille diyebiliriz ki; "gerçek mektepte muallimle talebe, ıztırap çekerek öğretmeğe ve ıztırapla öğrenmeğe muhtaçtırlar." Ders, bu tadına doyulmaz ıztırabın sahnesidir.
Reklam
Muallim sadece bir memur değildir; belki genç ruhları kendilerine mahsus manadan bir örs üzerinde döverek işleyen bir demircidir, kendisine verilen vazifeyi gözlerini kapayarak yapan, program müfredatını sene sonuna kadar bitirmeye muvaffak olan, hatta yalnız dersini hakkıyla kavrayan talebe yetiştirebilen muallim vazifesinin en mühim kısmını başarabilmiş sayılmaz. Biz on, onbeş yıllık bütün çocukluk ve gençlik devresinde ruhlarının teşkilini kendilerine emanet ettiğimiz muallimden sade bu işleri beklemiyoruz. İlk tahsil çağlarından başlayarak, bilhassa edebiyat, felsefe, tarih gibi kültür derslerinin, dünya hayatında rol yapmaya namzet olan genci kainat karşısında kendine mahsus görüşlere sahip, bizzat kendisi için hayat kaideleri yaratabilen bir bütün insan olarak yetiştirmesi lazımdır. Tahsili bitirdikten sonra hayata başlamak, bir büyük adamın itiraf ettiği gibi, elli yaşından sonra dünya hayatının kıymetlerini tanımak, iyi ile kötüyü, haklı ile haksızı, beni ve cemiyetimi yaşatanla çürüteni ayırt etmeğe ellisinde başlamak, filhakika çok acıklı bir hakikattir. Saadetle fazileti, ilimle politikayı, realite ile ideali ayırmasını muallim öğretecektir. Bunların birbirine zıt hakikatler olduğunu muallim gösterecek ve muallim bizi, bu kıymetlerden üstte olanı, hakikate götürücü olanı seçebilecek kemale erdirecektir. Tahsil alelade bir iş değil, bir mefkûre (ülke, ideal) olmalıdır.
Resim