NOT: lütfen kopyalamayınız telif hakkı içerir!
Size yıllar önce tanıdığım ama hikâyesini henüz yeni öğrendiğim bir kadından bahsedeceğim. Bu kadınla bir mezarlıkta tanışmıştım. Ağlıyordu. Bir yakınını kaybetmişti sanırım. Yanına gittim ve baş sağlığı diledim. Yüzüme baktı, gülümsedi. Çok ama çok güzel gözleri vardı. İnsan gözlerine bakınca
Her gönle nasip olmayan bir incelik ve hassasiyetle "Yağmur" adıyla taşıyor satırlara, Peygamberi;
Yağmur'un ölü tabiatı yeniden dirilttiği gibi Muhammed'in (sav) de ölü kalpleri dirilteceği umudunu taşıyor dizelerinde...
Yağmur'u yazmaya bir yolculuk sırasında başlıyordu
Nurullah Genç ve yıllar sonra şu sözlerle dile getiriyordu hâlini:
Bir serin daha sonuna geldik. Şampiyon serinin diğer kitapları gibi muhteşemdi. Kitabın sonu çok duygu yüklüydü. Birazcık ağlamış olabilirim(Tamam birazcık değil çok ağladım. Kabul ediyorum.). Serimizin son kitabı olduğu için hem de bu kitap hakkında konuşacaklarımın çok fazla olduğu için her zamanki gibi incelememi iki bölümde yazacağım. İlk önce
MAHŞERİN DÖRT ATLISININ MACERA DOLU HİKAYESİ
OKUMADAN BEĞENMEYİN !!!!
Selamünaleyküm değerli 1k ailesi ,
6,7 ay oldu sanırım inceleme yapmadım aslında aklımda inceleme yapma gibi bir şey yoktu taaki kitapla tanışana kadar ve kitaba, yazara gelen gereksiz yorum ve incelemeleri okuyana kadar.
Gerçekten bazı okurlar gereksiz yere kitabı, yazarı
Selam arkadaşlar. Hele şükür bitti kitap :) İçinizden "ayyyy ayıp şu kadar günde bitirmiş"diyebilmeniz gayet normal bir de bu kişi bensem pek tabi normal :) İçim sızlıyor şu an ana sayfamda 47 günde okudu yazısı canımı yakıyor. Ama açıklayabilirim. uzun zamandır girmiyordum. Ara ara girip ana sayfadaki
paylaşımlara bakmakla
Seni yolda görsem yoldan çıkardım
Masada gördüm masada kaldım
Ölenler için kullanılır bu tabir biliyorum
Öldüm desem yalan olur, belki aldandım
Tek başına olsak da ne kadar o kadar hayalciydik
Düşlere kalırsa işimiz tamam
Herkesin sevdası iki kişilik
Çıkmaz sokakların hangisi daha çıkmaz
Mümkünlerin hangisi daha mümkün
Kendimi şöyle bir
Saçlarımı kestim!
Tamam 12 yıldır kesmediğim saçlarımı kısacık kestim.
Ama önce hayatta yaşadığım tüm zorlukları, acıları, anıları ve tüm olumsuzlukları saçlarıma yükleyip öyle kestim.
Sonra Hayata olan bağlılığımi sevgimi hevesimi dik durma çabamı, cesur yanımı saçlarıma yükleyip öyle kestim.
Daha sonra Yaşamla olan tüm bağları mı saçlarıma bağlayıp yaşamla aramdaki bağı kestim.
En sonda oturdum ağladım uzun bir süre.
Çünkü ben küçükkende öyleymişim biliyor musunuz annem anlatırdı. Önce Barbie bebeklerin saçlarını keser sonra uzamıyor diye oturup ağlarmışım.
22 Şubat 2018
İstanbul
Ahmed abime;
Mektubuma yeni başlamış gibi görünüyorum değil mi abi, ilk hitap edişimmiş, ilk cümleye başlayışımmış gibi. Yok ama. Sana mektup yazmayı dördüncü deneyişimdir bu. Sen nasıl yazıyordun ki acaba, canından çok sevdiğin Leylin'e? Hiç düzeltmeden içinden geldiği gibi mi, yoksa törpüleyerek mi? Ah, evet. Okudum
Her gelmenin gelmek demek olmadığını, haliyle de her gitmenin aslında gitmekten sayılmayacağını daha bebeyken öğrenmiştim. İlk annem gitmişti benden. İki yaşındayken abiydim çünkü ve kardeşimin ona benden daha çok ihtiyacı vardı. Tamam dedim çaresiz, sıramı beklerdim. Ama sıra hiç gelmezdi. Çünkü sıranın bana gelecek gibi olduğu zamanlarda bir sürü kardeşim daha oldu. Öyle öyle büyüdüm işte...
Anladım hep durumu ve hak verdim anneme. Ne kızdım ne sitem ettim. Bekledim yine de... Dizimi masanın köşesine çarptığımda, mahalledeki çocuklardan dayak yediğimde, babam ilk tokatı attığında... İçime içime ağladım hep. İçime içime ağladım ve bekledim. Annemi bekledim. Koşup gelseydi annem, sarılsaydı bana, yapıştırsaydı kafamı göğsüne, ortalığı ayağa kaldırırcasına ağlardım. Ama annem hiçbirine gel-e-medi. Hep çok işi vardı çünkü! Öyle öyle, kimselere göstermeden içime içime ağlamayı öğrendim.
Demem o ki ben şimdi sana kalk gel demem. Beklerim hep ama gel demem. Diyemem. Çünkü öyle öğrendim. Canım çok yanıyor şu an. Eğer gelirsen, sarılırsan bana, yapıştırırsan kafamı göğsüne, ortalığı ayağa kaldırırcasına ağlarım. Ama gel demem. Diyemem. Öyle öğrendim çünkü. Öyle büyüdüm. Gelmezsen işi vardır derim. Oturur beklerim. Gelirsen ne iyi edersin. Gelmezsen bir şey demem. Beklerim...
.
YİNE HERKESİN ÇOK SEVDİĞİ BİR KİTABI BİRAZCIK GÖMMEYE GELDİM!
.
Tüm kitaplarıma aslında puan vererek başlıyorum ama bu kitaba puan vermek istemiyorum çünkü ne versem haksızlık olacak. Kitabın ilk 300 sayfası benim için 5'in altı son 100 sayfası 10'luktu. O yüzden puan verme işini size bırakıyorum.
Ve kimse kusura bakmasın bir kitabın
Bu benim hayatım
Her saniyesine kefilim, tamam mı
İyi ki yaşadım, iyi ki sevdim, iyi ki ağladım, güldüm
Pişman değilim, düşe kalka yürüdüm de öyle büyüdüm
Acı söz demedim, haram ellemedim
Kul hakkı yemedim, daha ne olsun
Okunmalı, okutulmalı. Mardin’de adım adım gezdim sanki. Güneş tapınağına ben girdim “şeytan kız” diye anılan Meleknaz ile ağladım. Yezidiler hakkında hiçbirşey bilmezken araştırıp öğrenmeme vesile oldu. Tamam çok edebi bir kalemi yok Zülfü Livanelinin düz anlatımı var ama zaten benim işimede bu geldi. Başka türlü anlar mıydım ? Detayları verse araştırmak zorunda kalır mıydım? Kalmazdım. O yüzden bence güzeldi. İŞİD denilen o zalim topluluğa ne demeli bilemiyorum. Kendilerini hala müslüman sanıyorlar. Ama her zaman olan kadınlara oluyor. Savaşın en acısını onlar çekiyor. Umarım hak yerini bulur birgün.
HuzursuzlukZülfü Livaneli · Doğan Kitap · 201799,2bin okunma