Uçurtma Avcısı'nı okurken, roman yazmanın, olağanüstü güzel bir şey olabileceğini bir daha düşündüm. Daha önce de benzer düşünceler geçiyordu aklımdan; yazar bir nevi tanrı oluyor, romanının tanrısı, kahramanlarını yaratıyor, onların kaderlerini tayin ediyor, ve olaylar onun istediği gibi gelişiyor. Sadece insanlara özgü olan, yazma sanatının
Moral bakımdan birleşme ve yazın alanında birlik olma konularına gelince, -ki bu iki konu eş değer taşımakta, ya da hiç değilse, bir arada yol almak zorundadır- bu yönde, bizim de düşünmek ve söz söylemek hakkımızdır, sanırım. Böyle bir birleşme, -isterseniz bunlara dini birleşmeyi de katalım- ancak bir ‘mucize’ aracılığı ile gerçekleşebilir,
" İnsanda ne var öğren?" İnsanda sevgi olduğunu anlamıştım. Tanrı'nın bana söylediklerini keşfetmeye başlamama pek sevindiğimden ilk kez gülümsedim. Fakat henüz hepsini öğrenememiştim. İnsana nəyin verilmədiğini və insanın neyle yaşadığını anlayamamıştım hâlâ.
Sizinle yaşamaya başladım ve bir yıl geçti. Bir gün adamın biri gelip,
Konvansiyon, devrimin şehirdeki temposuyla kırsaldakinin birbirine uymadığını vaktinde fark eder: Köylerdeki, çiftliklerdeki, dağlardaki insanlar başkenttekiler kadar hızlı düşünemezler, fikirleri daha ağır ve daha ihtiyatla özümserler ve kendi anlayışlarına göre işlerler. Kongrede bir saatte yasalaşan şeyler, toprağın yüzeyine ağır ağır sızar,