"Bu kitapta önemli olan Oblomov değil Oblomovluktur."
"Hayır, benim hayatım sönmüş başladı. Tuhaf, fakat böyle. Kendimi bilir bilmez sönmeye başladığımı hissettim."
Böyle diyordu Oblomov ve böyle de sürdürüyordu yaşamını. Hep sönük..
Oblomov'u tarif edecek olursak şu cümleler yeterli olurdu:
"— Niçin uyuyorsun?
—
" Tanrı olarak doğmadığınız sürece, hayatınızın sizin için ilk andan itibaren hep bir gizem olması ne üzücü. Rahme düşer, doğarsınız; bunlar elbette ki doğru, ama siz bunları bilemezsiniz; inanmak zorundasınızdır, çünkü başka bir açıklaması yoktur...../ Bir gün kapıyı açıp bahçeye çıkarsınız, ama yer yerinde değildir ve siz dipsiz, kenarsız, renksiz bir deliğe düşersiniz. Deliğin güzeli yerini düşüşünüzün gizemine bırakır; düşmeye, sonsuza dek düşmeye tam alışmışken durursunuz; peki neden durdunuz, işte bu da başka bir gizemdir; nasıl ki en başta neden düştüğünüzün bir açıklaması yoktu, şimdi de durmuş olmanızın bir açıklaması yoktur. Kim olduğunuz kimsenin açıklayamayacağı bir gizemdir, kendinizin bile. Hem niye olsun ki! Neden olsun ki! "
İnsanlara gelince, “Tanrı hayvan olduklarını görsünler diye insanları sınıyor” diye düşündüm. Çünkü insanların başına gelen hayvanların da başına geliyor. Aynı sonu paylaşıyorlar. Biri nasıl ölüyorsa, öbürü de öyle ölüyor. Hepsi aynı soluğu taşıyor. İnsanın hayvandan üstünlüğü yoktur. Çünkü her şey boş. İkisi de aynı yere gidiyor; topraktan gelmiş, toprağa dönüyor. Kim biliyor insan ruhunun yukarıya çıktığını, hayvan ruhunun aşağıya, yeraltına indiğini?
Gönülleri birleşenler! Selam sizlere!
Uzaklarda dertleşenler! Selam sizlere!
Selam sana hücrelerde benzi solan genç!
Selam sana ey yılları heba olan genç!
İstikbalim gitti diye yaslanma sakın!
İstikbalin değil, ruhun Tanrı'ya yakın!
O yalancı istikbale bir perde indir!
'Gerçek yarın' unutma ki bir gün senindir!
Selam sana yavrusundan ayrılan kadın!
Kim bilir sen gizli gizli nasıl ağladın!
Ne bir damla gözyaşı dök, ne yasla dövün;
Sen yaşarken öksüz kalan yavrunla övün!