Kim bilir kaç kere vaftiz etmeye kalkışmıştı onları -üstelik eğitimden geçirmeden- yine de istememişlerdi. Kurtarıcı’yı küçümsemişlerdi. “Tahtalara çivilenen, kafasına kaktüs sokulmasına engel olamayan bir tanrıya neden yakaracağız?” diye sormuşlardı. Böyle bir tanrı nasıl yağmur yağdırabilir? Evet, hem aptal hem de inatçı insanlardı bunlar…
Nietzsche ve Köle Ahlakı
Nietzsche, yaşadığı dönemin hakim ahlak anlayışının bir köle ahlakı ekseninde oluşturulduğunu öne sürer.Söz konusu köle ahlakı, özgürlükten ve sorumluluk almaktan kaçan , yaratıcılıktan uzak, kendi başlarına ve kendi belirlemeleriyle var olamayan, ancak sürü içinde ve kendisinden korkulana duyulan hınçla var olabilen vasatı bireylerin ahlak sistemidir.Bu ahlak sisteminin yol açtığı değer bunalımı ve krizin köklerini Hristiyanların Grekler üzerinde kazandığı hakimiyette bulan Nietzsche, yeni bir ahlaka, bir yaratıcılık ya da efendi ahlakına yol açabilmek için, tutunabilecek yegâne yolun mevcut ahlâk sisteminin Tanrıyla olan bağını koparmak olduğunu düşünür. O, işte bu stratejiye uygun olarak, öncelikle jeneolojik bir soruşturma gerçekleştirir ve bu çerçeve içinde, iyinin en erken dönemlerdeki kullanımın "soylu, kudretli, yüksek mevkiili ve yüksek fikirli" kavramlarını işaret ettiğini söyler.Söz konusu aristokratik değer sisteminde; iyi, alçak, kıt fikirli ve avami herşeyle tam bir karşıtlık içerisindedir; bu nedenle hristiyanlığın zayıfın, ezilmişin, alçakgönüllünün, yoksulun yanında yer alması ve onları yüceltmesi, Hristiyanlığın güce, kudrete, aristokrat ahlakına yönelik gizli hınç ve nefret duygusundan kaynaklanır.O, insanlık tarihinin son iki bin yıllık döneminde güçsüzlerin anlayışının hınç duygusuyla ahlaka egemen olduğunu, güçsüz ruhların Zafer kazandığını söyler.Avrupa uygarlığı için bir felaket meydana getiren bu durumu tersine çevirebilmek için, Nietzsche Avrupa'da Tanrının öldüğünü ve Tanrı inancına dayanan klasik Hristiyan inancının çöktüğünü iddia eder.
Sayfa 116 - Din FelsefesiKitabı okudu
Reklam
Ne pahasına olursa olsun, herkes masum olma dileğinde, hatta bunun için tüm insan soyunu ve Tanrı'yı suçlamak gerekse bile. Bir insanı, zeki ya da yüce ruhlu olmak için gösterdiği çabayı överek pek de sevindiremezsiniz. Tersine, onu doğuştan yüce ruhlu bulunduğunuzu belirtirseniz yüzü ışıldayıverir. Oysa doğuştan dürüst ya da zeki olmak meziyet değildir. Tıpkı doğuştan suçlu olmakla, koşullar gereği suçlu olmak arasında sorumluluk bakımından fark olmaması gibi. Ama bu hergeleler bağışlanmayı, yani sorumsuz olmayı isterler ve utanmadan doğalarıyla ilgili birtakım gerekçeler ya da koşullarla ilgili özürler ileri sürerler, bunlar çelişkiyle dolu olsa da. Önemli olan masum görünmeleri, doğuştan gelen erdemlerinin kuşkuya düşürülmemesidir. Ve kalıcı olamayan bir talihsizlikten doğmuş olan hatalarının ancak geçici nitelikte oluşudur. Size söylemiştim, mesele yargıdan kaçıp kurtulmaktır.
“Tanrı sizi bana , baba olamayan adamı ve özgürlüğüne kavuşamayan tutukluyu teselli etmeniz için gönderdi.”
"Siz benim oğlumsunuz Dantès!" diye haykırdı yaşlı adam. "Siz benim tutsaklığımın çocuğusunuz; mesleğim beni bekârlığa mahkûm etti: Tanrı, sizi bana, baba olamayan adamı ve özgürlüğüne kavuşamayan tutukluyu teselli etmeniz için gönderdi."
Sayfa 219 - Cilt 1Kitabı okuyor
Reklam
295 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.