Âdem ile Havva'yı cennetten kovuşunu haklı göstermek için. Ne de olsa yasalarda yazılı olmayan keyfî bir kuralı çiğnemişti onlar: iyi ile kötü'yü ayırt eden Bilge Agaci'nın meyvesini yemeyeceksin.
Peki bu meyvenin tadılmasını istemiyordu da neden söz konusu ağacı cennettin duvarları dışında bırakacağına tam ortasına dikmişti? Mari, bir avukat olarak o çifti savunacak olsa hiç kuşkusuz Tanrı'yı idari ihmalle suçlardı; çünkü ağacı yanlış yere diktiği yetmiyormuş gibi, çevresine uyarı levhaları ve bariyerleri koymamış, en basit güvenlik önlemleri bile almamış, böylece herkesi tehlikeye karşı karşıya bırakmıştı.
Mari, Tanrı'yı suça teşvikle de suçlayabilirdi, çünkü ağacın nerde olduğunu Âdem ile Havva'ya o göstermişti.
Eski ahitte çoban yaşamının başka yönlerini de rastlayabiliriz. Örneğin, çobanlar ile Çiftçiler arasındaki ticaret iyi oturmuştu, ama her zaman gergindi ve Kabil ile Habil arasındaki çatışma, tarihte büyük bir etmen olduğunu zaten gördüğümüz çiftçiler ile çobanlar arasındaki antik sürtüşmenin anısını temsil ediyor olabilir. Aynı şekilde, daha önce irdelendidiği gibi, cennetten kovulma öyküsü, tarımın başlamasının halk belleğindeki yansımasıdır insanlar, yaşam ağacı yerine, bilgi ağacından tatlılar. O geçişle birlikte, insanlar artık çoban olarak kırların güzelliğiyle içiçe yaşamayıp, ağır çalışan tahıl yetiştiricileri olmuşlardı. Yine bilindiği gibi, çoban toplumlarında kan davaları ortaya çıktı ( sığır hırsızı kutsal bir faaliyet sayıldığı, çünkü sığır, ana zenginlik biçimiydi ). “Kısasa kısas” tavrı, eski ahitte iyi bilinen bir tavırdır ve Yehova’nın İsrailoğullarından, asla kendisinin suretini ya da putunu yapmamalarını istemesi de öyle. Çobanlar, daima hareket halinde oldukları için, zanaat ya da sanat nesnellerine de çok daha az gereksinim duydular ve sureti olmayan bir tanrı, onlara uygundu.
_Freud, rüyaların analizi üzerine muazzam bir kitap yayımladı. Araştırmalarının sonuçları şöyledir: Rüya, çoğunlukla inanıldığı gibi rastgele ya da anlamsız çağrışımlar veya uyku sırasında meydana gelen somatik duygulanımların bir sonucu olmaktan çok uzaktır. Rüya, psişik etkinliğin özerk ve anlamlı bir ürünüdür ve diğer bütün psişik işlevler gibi
_İletişim, karmaşık bir sorundur ve benim gibi bazı içe dönük kişiler bu sorunu tuhaf, tamamen tatminkar olmayan ama ilginç bir yolla çözmüşlerdir: Biz yazarak iletişim kurarız, ama dolaylı bir yoldan. Sanki sağır ve dilsizmişiz gibi. Ve yalnızca yazıyla değil, dolaylı olarak da. Hayali durumlardaki hayali insanlar hakkında öyküler yazarız. Sonra
Zweig, EmileVerhaeren biyografisini üç bölüm, bir de giriş olarak kaleme alır. Giriş niteliğindeki bölümde Verhaeren’in şiirlerinden örneklerle yaşamına değinilir.
Birinci bölüme ‘Kararlar’ adını verir. Burada şairin yaşamının dönüm noktaları ile sanat hayatının başlamasına dair bilgiler yer alır. Zweig, çağdaşı şairi anlatırken dönemin