Bir çocuk yetişkinlerin açığını ilk kez yakaladığında-yetişkinlerin ilahi zekaya sahip olmadığı, kararlarının mutlaka akıllıca, düşüncelerinin doğru ve hükümlerinin adil olmadığı o küçücük ciddi kafasına ilk kez dank ettiğinde-dünyası başına yıkılır, paniğe kapılır. Tanrılar devrilmiş, güvenlik kalmamıştır. Tanrıların devrilişiyle ilgili kesin olan bir şey varsa o da şudur: Azıcık yamulmazlar, ya çarpıp parçalanırlar ya da kahverengi çamurun dibine gömülürler. Onları tekrar ayağa kaldırmak meşakkatli iştir; eskisi gibi parlamazlar asla. Çocuğun dünyası da eskisi gibi kusursuz ve sağlam olmaz bir daha. Sancılı bir büyüme evrenseldir.
"Fırtına" sözcüğünün Norveççesi "Tor-dønn"dür, yani Tor'un gürültüsü anlamına gelir. İsveççede ise "aska"dır, "asaka" da gökyüzündeki tanrıların yolculuğu anlamına gelir.
Mitlerin eleştirisini yapan filozoflardan biri, İ.Ö. 570 yıllarında yaşamış Ksenofanes'dir. "İnsanlar kendilerine bakarak tanrıları yaratmışlardır," der Ksenofanes. Tanrıların biz insanlar gibi doğduklarına, bizim gibi vücutları olup bizim gibi giyindiklerine ve konuştuklarına inanmışlardır.
Jorge Amado'dan okuduğum ilk eser olmasına rağmen dilini cok sevdiğimi ve kitaplarına devam etmek istediğimi söylemem gerek. Kitap, Brezilya tarihine ışık tutuyordur muhakkak tabii okur bu tarihe ne kadar aşina. Araştırıp bir şeylere hakim olursa muhakkak keyif alması daha çok olur.Ben bu tarihe ve kültüre uzak olduğum halde inanılmaz keyif
"İnsanlar, tanrıları kendilerine bakarak yarattı." diyordu. "Ölümlüler, tanrıların da kendileri gibi doğduklarına, benzer giysileri, sesleri ve biçimleri olduğuna inandılar."
Bin yıl önce de bugün de, bin yıl sonrasında da senin tanrının bahşettiği bu hayatı asla yaşamak istemezdim. Sadece senin tanrına yenilmemek için intihar etmedim. Üstelik geberip gidince senin tanrına besin malzemesi olmamak için bedenimi yaktırıp bir akarsuya döktüreceğim. Anlayacağın senin tanrının sevmediği biriyim ve bende kendisinden nefret ediyorum.
Geçmişe hakim olan ve günümüzde Cennet Bahçesinde yaşamaya devam eden Alevilerin arasında bir anlığına yakaladığım masumiyet ve temizkalpliliğin küçük de olsa bir kısmını geri kazanmaya çalışmamız için bir çağrıdır, çünkü onların dünyası bizimkinden çok daha mutlu görünüyor.
Edebi Felsefe'nin merkezinde, dört temel doktrin buluruz.
İlki: madde ve bireyselleştirilmiş bilincin harikulade dünyası, yani şeylerin, hayvanların, insanların, hatta tanrıların dünyası, bütün eksik gerçekliklerin içinde varlıklarını sürdürdükleri ve yok olmaktan uzak kaldıkları bir İlahi Zemin'in tecellisidir.
İkincisi: insanlar, İlahi Zemin hakkında sırf çıkarsamayla bilgi edinme yetisine sahip değildirler; onun varlığını, söylemsel muhakemeden çok bir doğrudan önsezi ile de anlayabilmektedirler. Bu anlık bilgi, öğreneni öğrenilenle birleştirir.
Üçüncüsü: insan ikili bir tabiata sahiptir, süper ego ve ebedi bir Öz, ki bu öz içteki insan, ruh, ruhun içindeki tanrı kıvılcımıdır. Eğer öyle isterse insanın kendisini ruhla ve dolayısıyla ruhla aynı olan ya da aynı doğaya sahip olan İlahi Zemin'le belirlemesi mümkündür.
Dördüncüsü: insanın dünyadaki hayatı sadece bir sona ve amaca sahiptir: kendisini ebedi Öz'le tanımlamak ve böylece İlahi Zemin'in birleştirici bilgisine ulaşmak.
Hinduizm'de bu dört doktrinin ilki, en açık şekilde verilmektedir. İlahi Zemin, yaratıcı, devam ettirici ve dönüştürücü tarafları Hindu üçlüsünde belirtilen Brahman'dır.