"İnsan beyni bir illüzyon jeneratörüdür. İnsanın dünyanın merkezinde olduğu, ruhların, ahlâkın, özgür iradenin ve sevginin sihirli özelliklerinin sadece bize bahşedildiği gibi inançları oluşturan kibir, illüzyonların yakıtıdır. Mutlak güce sahip olan Tanrı’nın, geriye kalan tüm evreni bize oyun alanı yaparken, gelişimimize ve hareketlerimize karşı eşsiz bir ilgi beslediğini farz ederiz. Tanrı’nın, bizim gibi düşündüğü için, kayaların, ağaçların, bitkilerin ve hayvanlarınkinden çok, bizim yaşamlarımızla ilgilendiğine inanırız."
"Dilimiz ve zihinlerimiz, böyle bir şeyin var olup olmadığına bakmadan sabit gerçeklik dışında herhangi bir şeyle baş etmek için oldukça sınırlıdır. Yapabileceğimiz en iyi şey, illüzyonlarımızı zamana uydurmak için güncellemek. Git gide rasyonelleşen, bilime dayalı bir toplumda yaşıyoruz. Geçmişin dini metaforları artık rahatlatıcı değil. Bilim onları her yerden yontuyor. İnsanlık, en azından zihinlerimizde, gelecek bin yıl için, Tanrı’nın ve bilimin beraber varolmasına izin verecek bir metafor ihtiyacı içinde."
"Havuçların patates ve patateslerin havuç olduğuna inanarak yetiştirildiğini düşün. Ve senin haricindeki herkesin bu yiyeceklerle ilgili gerçeği bildiği bir dünyada yaşadığını hayal et. Patates yediğini düşündüğünde havuç yiyor oluyorsun ve tam tersi. Diyelim ki genel olarak dengeli bir beslenme düzenin var, havuçlarla ilgili yanılgının, hayatın üstünde, başkalarıyla havuçların ve patateslerin gerçek doğası hakkında süre giden tartışman haricinde gerçek bir etkisi olmazdı. Şimdi farzedelim ki, herkes yanılmıştı ve patatesler ile havuçlar tamamen farklı yiyeceklerdi. Diyelim ki, aslında elmalar ve pancarlardı. Önemli olur muydu?"