Schiller, Fichte ve Coleridge'a göre devletin görevi, insanlığın etik biçimlendirilişidir. (...) Sivil toplumda bireyler kronik bir çatışma hali içinde yaşar; devlet ise, aksine, bu ayrışmaların ahenk içinde uzlaştırıldığı aşkın alandır. Kültür, her birimizin bağrında gömülü olan kolektif kendiliği özgürleştirerek bizi siyasal yurttaşlığa hazırlayan bir etik pedagoji biçimidir.
Marx'ın dini hem halkların afyonu, hem de rahibin kötücül burjuva vicdana serpiştirdiği kutsal su olarak gördüğü bilinir. Fakat onun dini aynı zamanda kalpsiz bir dünyanın kalbi olarak gördüğü bilgisi daha az yaygındır. Laf açılmışken bir parantez: Romantizmi özetlemenin daha beter yolları vardır.
Reklam
Muhayyel bir duygudaşlıkla yaşamak, kendilikten yoksun kalmaktır; kendiliği olmadan yaşamak, bir tür hiçlik olarak varolmaktır; ve hiçlik, kötülüğe korkutucu şekilde yakındır.
Kendini gerçekleştiren insan öznesi, güçlerinin dengeli olgunlaşmışlığıyla, sıradan burjuvanın idealize versiyonudur. Ama aynı zamanda onun amansız bir şikâyet dilekçesidir.
Her şeyi söylemeden tek bir şey söyleyemeyen kültür, dilsiz kalacak ölçüde dilbaz olma tehlikesi taşır. Tüm somut bağlılıkların bütünlük adına olumsuzlanmasıdır -o bütünlük ki, olumsuzlanmış anların bütünleştirilmesinden başka bir şey olmadığından, tepeden tırnağa hükümsüzdür. Kültür, yaratıcı davranmak için ihtiyaç duyduğumuz şeydir; fakat bir anlamda her bir tekil eylem, ondan düşüşü temsil eder. Beşeri güçlerin sonsuzluğu olarak, gerçekleştiği anda yok olacak gibidir. Dolayısıyla burada, var ettiği şeylerde temsil edilemeyecek bir başka olanaklılık zemini söz konusudur. Kültür, Tanrı'nın seküler adıdır.
Mutlak özgürlük fantezisi, belirli (yani sonlu) her şeyin nirvana benzeri askıya alınışıdır. Tanrı gibi o da hem her şey, hem hiçbir şeydir; her türlü tikeli aşar, tüm imkanların zeminidir. Nicholas Halmi'nin romantik sembol hakkında söylediği gibi, "aynı anda hem anlamlı, hem de herhangi bir özel anlama indirgenemez olmalıdır."
Reklam
1,000 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.