*Kadınların yüzlerine değil gözlerine bak. Ama gözlerinin rengine değil, anlamına.*
Budala* Dostoyevski den okudum dördüncü eser.
Bu eserle ilgili neler söyleyebilirim* çok düşündüm.
Kitabımızın kahramanı Budala* Lev Nikolayeviç Mışkin*
Nasıl bir Bulada Mıskin?
Anahtar kelimeler ile ifade etmek gerekirse deneyimsiz,
olağanüstü saflık ve
"Üç bin yılın hesabını göremeyen karanlıkta yolunu bulamaz; günü gününe yaşar ancak."
Goethe
Kitabın tanıtımındaki bu sözle incelemeye başlamak istedim. Goethe'ye bir yandan hak veriyorum; öte yandan da insan üç bin yılın hesabını görse dahi yolunu bulamayabilir hatta bembeyaz bir
KAR : İnancın ve inançsızlığın kitabı.
Nereden başlamalı anlatmaya ?
Her şeyden önce Orhan Pamuk okumaya direnmek demek , bir önyargı uğruna bu ülkeye ait birçok hakikatten mahrum kalmak demektir. Görüşlerine katılmayabilirsiniz ama rica ediyorum önyargılı olmayın ve okuyun yazarın kitaplarını.
İNANMAK YA DA İNANMAMAK
Her görüşten insanın
ben iki elimde iki hançer
kıpkızıl günahlar örmüşüm
bu eller benim ellerim cennetten kovuldular
kan kusan geceye nehir nehir
tükrükle boğulan ezilen lanetlenen
irin yüklü bakışlardan bu kaçıncı kaçışım
bu kaçıncı saplayışım tırnaklarımı yüreğime
“Yaradan, insanları gerçekten de yetersiz mi yarattı? Gerçekten de Profesör Salvator’un, insan bedenine tam bir görünüm vermek için müdahale etmesi mi gerekiyor?”
“Sovyetler Birliği’nin
22 Şubat 2018
İstanbul
Ahmed abime;
Mektubuma yeni başlamış gibi görünüyorum değil mi abi, ilk hitap edişimmiş, ilk cümleye başlayışımmış gibi. Yok ama. Sana mektup yazmayı dördüncü deneyişimdir bu. Sen nasıl yazıyordun ki acaba, canından çok sevdiğin Leylin'e? Hiç düzeltmeden içinden geldiği gibi mi, yoksa törpüleyerek mi? Ah, evet. Okudum
'islamic terrorizm' lugatte ismini almış bulunuyor ve Batının sorunlarından (!) birisi olmuş durumda.
Dolayısıyla Batılı felsefe ve din konularında kafa patlatan insanların 'islami terrör'ü nereye koyacakları, onu nasıl ele alıp değerlendirecekleri de bir mesele haline geldi.
Suç İslam'da mı? İslam diğer dinlerden çok mu
Tektanrıcılık, rekabet halindeki bir sürü tanrıyı ortadan kaldırsa da kendine özgü güçlükler barındırır. Gördüğümüz gibi İsrail halkının yaşadığı güçlük, acı çekme problemiydi. Tanrı'nın onları seçmesi neden sürekli acı ve üzüntü getirmişti? Zerdüşt'ün güçlüğü daha derin ve evrenseldi. Acı çeken insanlar, iyilerin başına kötü şeyler gelmesinin nedenini sorgular. Zerdüşt daha derinlere inip iyilik ve kötülüğün ilk başta dünyaya nasıl geldiğini bulmak istemişti. İnsanlar için hayat, hayatta kalma mücadelesiydi. Bu mücadele sadece doğa şartlarına karşı değil, kendi türüne karşıydı. İnsanların birçoğu acımasızdı ve kendi türündekilere çektirdiği acılara kayıtsızdı. Bunca kötülük nereden geliyordu? Peki bunlara katlananların acıları telafi edilecek miydi, bu acıları yaşatanlar cezalandırılacak mıydı?
Aslında bu inceleme yazılmayacak ve sadece güzel bir eserin okunma hazzını bencilce kendime saklayacaktım ki bunu beceremedim. Öylesine dolanırken bu kitaba yazılmış ve en çok beğeni almış incelemenin neredeyse tamamının kopyala-yapıştır olmasından dolayı “kaygı” duydum ve yazmak istedim.
17 yüzyıl filozofu olan Kierkegaard günümüz bilimine de
“Tanrı hakkında çok konuşuyorsunuz, değil mi? Kitaplarınız onunla dolu. Kiliseler, tapınaklar yapıyorsunuz, kurbanlar veriyorsunuz, ritüeller, törenler gerçekleştiriyorsunuz, Tanrıyla ilgili fikirlerle dolusunuz, değil mi? Sözcükleri yineliyorsunuz, ama hareketleriniz tanrısal değil, değil mi? Tanrı dediğiniz şeye tapmanıza karşın, yollarınız,