İran’daki gelişmeler, bugün Türkiye’deki gelişmeler bakımından dikkatle incelemeye değer. Biz, 1979 yılında şâhın düşmesinden altı ay önce İran’daydık. Tebriz’de Kapalıçarşı’yı gezerken çarşıya bitişik bir medreseye uğradık. Orada sarıklı ulemâ ile konuştuk. Bu din adamları, şâh rejimine şiddetle karşı gelmekteydiler. Kendilerine nereden maaş aldıklarını sordum. “Biz,” dediler, “ şâhtan bir tek kuruş almayız. Geçimimizi vakıflarla idare ederiz, ona hiçbir şey borçlu değiliz.”
Sayfa 366 - Kültür YayınlarıKitabı okudu
Son devir tarihimizle ilgimiz anlaşılamıyordu. Halbuki, İkinci Meşrutiyet, Birinci Meşrutiyet, Genç Osmanlılar Hareketi, Tanzimat, hatta III. Selim'e ve hatta daha gerilere varan bir yenileşme ve garplılaşma mücadelemiz vardı. Bunlar, bizim son inkılap hareketimizin temelinde yatıyordu. İnkılabımızın bu habercileri, bizim inkılap müzemizde pekala yer alabilirlerdi.
Reklam
İmparatorluk tebaasının hukuk eşitliğine dayanan Osmanlı birliği si­yaseti, Tanzimat devrinin en önemli bir cephesini ortaya koymakta­dır.
Kanunun, şahıs ve zümrelerin, yöneticilerin ve hatta hükümdarın üstünde, herkese eşit olarak uygulanan genel kural olması niteliği keza Batı'dan alınmış yeni bir kavramdır.
Gülhane Hattı'nda kanun, halkın re­fahı ve güvenliği gibi dünyevi gayelerin gerçekleşmesi için bir araçtır. Kanun, yalnız padişahın keyif ve iradesine veya Şeriata bağlı bir şey değildir. Kanun, halkın iyi idaresi için yapılmalı ve birtakım değişmez prensiplere uygun olmalıdır.
Tanzimat'ın gayesi yalnız din ve devlet değil, "mülk ve milleti ihya" olduğunu söylüyordu (burada millet imparatorluk tebaasının toplamı anlamına kullanılmaktadır). Böylece Reşit Paşa, halka dev­let içinde merkezi bir konum vermekte, modern Batı devletinin esas prensibini, yani halkın devlet için değil, devletin halk için var olduğu düşüncesini getirmekteydi.
Reklam
1,000 öğeden 981 ile 990 arasındakiler gösteriliyor.