Bir bilge uykuya daldığında Ne böyle yapması gerektiği için Ne de böyle olmasını istediği için Yalnızca uykusu geldiği için uyur.
Sayfa 15
Yer ile Gök var olmadan önce Belirsiz ve bulanık bir şey vardı. Ne kadar bulanık! Ne kadar belirsiz! Buna karşın içinde imgeler vardı. Ne kadar soluk! Ne kadar karmaşık! Daima devinim halinde olmasına karşın durağan. O, hiçbir şey yapmaz, ama gene de her şey Onun aracılığıyla olur. Oysa o, var etmek için hiçbir çabada bulunmaz. Her şeyi sever ve besler, ama hiçbir şeyi yönetmez. Onun adını bilmiyorum, Ona Tao demekle yetiniyorum. Yirmi beş asır önce Lao Tzu böyle yazmıştır. Bence bu, Tao için verilebilecek en iyi başlangıç tanımıdır.
Sayfa 16
Reklam
Tao, var olmanın ve var olmamanın ötesindedir. Varoluş, sözcükleri kullanan insanlar içindir. Fakat Tao, sözcükleri kullanmaz. O, bir çiçek kadar sessizdir. Sözcükler Tao'dan gelir; Tao sözcükleri üretir, Ama onları kullanmaz.
Sayfa 17
Hıristiyan, ruhunu kurtarmak için bir putperesti ya da ateisti Tanrı'nın var olduğuna inandırmalıdır. Ne pahasına olursa olsun bir ateistin bir Hıristiyanı, Tanrı inancının gerçek toplumsal gelişime inanılmaz zararlar veren çocuksu ve ilkel bir batıl inanç olduğu konusunda ikna etmesi gerekir. Ve bu nedenle de birbirleriyle savaşıp dururlar. Bu arada Taocu Bilge bir nehrin kıyısında, yanında belki bir şiir kitabı, bir bardak şarap ve biraz boya malzemesiyle sessizce oturup Tao'nun var olup olmadığı konusunda hiç kafasını yormadan onun özünü meydana getiren şeylerin tadını çıkarır. Bilge, Tao'yu ispatlamaya gerek duymaz; zaten onun tadını çıkarmakla yeterince meşguldür!
Sayfa 18
Bilgeler ve köpekler birbirlerinden ayırt edilemezler.
Sayfa 90
D. T. Suzuki
"Bir köpeği izleyelim ve yiyeceklerini nasıl da iştahla yediğini görelim. Aç olduğunda yiyecek bir şeylerin kokusunu arar, bulunca hemen ona doğru gider ve bir lokmada bitiriverir. Bu konuda hiçbir soru sormaz. Yemeğin başkası için bir anlamı olabilir, ama bu onu ilgilendirmez. Çok aç olduğunu ve yediği şeyin onun bu ihtiyacını karşılayacağını bilmesi yeterlidir. Yemeğini bitirince gider. Bir "teşekkür ederim" bile demez. Doğal haklarını belirtmiştir; ne daha azını ne de daha fazlasını. Ve bundan öte endişelenecek bir şeyi de yoktur; hem de yalnızca kendi varlığı için değil, aynı zamanda çevresindeki tüm evren için... O, mükemmeldir. Günah düşüncesi ise, ister kültürel, ister ahlaki, ister ruhsal açıdan olsun varlığını lekelemekten başka hiçbir işe yaramaz. O, doğrudan doğruya Tanrı'dan gelir. Buda’nın söylediği şeyi söyleyebilir: "Ben, bu dünya üzerindeki en saygıdeğer kişiyim." Doğrusu, böyle "benmerkezci" bir ifadeye ihtiyaç duymaz. Yalnızca, Cennet Bahçesi'nden henüz yeni gelmiş olan bu "masum" yaratığa zarar vermeye çalışan herhangi bir günahkâr bilinçli insana havlayıp, ondan kaçması yeterlidir. "
Sayfa 91
Reklam
Po Chu-I
"Başkalarının meselesi olduğunda ahmaklar bile bilgedir, kendi meselelerinde bilgeler bile hata yapar."
Sayfa 107
Su Tung-po
"Bildiğim tek şey, daima gitmeleri gereken yere gittikleri ve durmaları gereken yerde durmaları; hepsi bu. Bundan ötesini anlamıyorum bile."
Sayfa 121
Evrende 'isimlendirildikleri' anda varlıkları son bulacak kadar hassas nesneler olabileceği fikri tamamen olanaksız mı?
Birinin buyurduğu diğerinin ise boyun eğdiği durumları bir türlü kabul edemiyorum.
Reklam
İnsan tapındığı şeye yaklaşmaz, tersine onunla arasına bir mesafe koyar. Eğer vitamine ihtiyacım olsaydı, basitçe onlardan almak yerine onlara tapınmam aptalca olmaz mıydı? Suyun içindeki bir balığın suya tapınması pek olası değildir.
Bir insanın diğerinin bir şeyi “neden” yaptığına dair kafa ütülemesi kadar agresif ve saldırgan bir hareket olamaz. Hayattaki önemli ve güzel işlerin bazıları tamamen amaçsızca yapılmıştır -onların bir amaca hizmet etmesi ayrı bir şeydir! Batılıların bunu anlaması zordur.
Nezaket katılıkla öğretilemez -miktarı ne olursa olsun.
ÖLÜMLÜ : Neden duyularımıza direk hitap edip yanlış yaptığımızı söylemiyorsunuz? TANRI : Duyularınıza direk olarak hitap edebileceğimi düşünecek kadar saf mısın? Ben duyularınızım, böyle söylemek daha doğru olur. ÖLÜMLÜ : (şaşkınca): Siz duyularım mısınız? TANRI : Aslında bundan fazlasıyım. Fakat bu, gerçeğe benim duyularla algılanabileceğim fikrinden daha uygun geliyor. Ben nesne değilim; senin olduğun gibi özneyim ve "bir özne algılayabilir ama algılanmaz." Beni düşüncelerini gördüğünden daha iyi göremezsin. Bir elmayı görebilirsin fakat elmayı görme olayını göremezsin. Ben elmadan ziyade onu görmen gibiyim. ÖLÜMLÜ : Sizi görmezsem var olduğunuzu nasıl bileceğim? TANRI :Güzel soru! Var olduğumu şimdi nereden biliyorsun? ÖLÜMLÜ : Sizinle konuşuyorum değil mi? TANRI : Benimle konuştuğunu nereden biliyorsun? Bir psikiyatriste "Dün Tanrıyla konuştum " dediğini farz et. Sana ne derdi? ÖLÜMLÜ : Psikiyatristine göre değişir. Çoğu ateist olduğundan, sanırım bana sadece kendimle konuşuyor olduğumu söylerdi. TANRI : Ve haklılar da! ÖLÜMLÜ : Ne? Yani var olmadığınızı mı söylüyorsunuz? TANRI : Garip bir yanlış sonuçlara varma yeteneğin var! Kendi kendinle konuşman benim var olmadığım anlamına mı gelir? ...
Sayfa 100Kitabı okudu
Aziz ve günahkar arasındaki tek fark ilkinin çok daha eski olması. Ne yazık ki evrenin belki de en önemli gerçeğini -kötülüğün acı verici olduğunu- öğrenmek için devirler geçmesi gerekiyor.
Sayfa 103Kitabı okudu
210 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.