"Yabani kuşlar Ağaç dallarında şarkılarını şakırlarken Sesleri, Pirlerin mesajlarını taşır. Dağlardaki çiçekler tomurcuk açtığında, Tüm anlamları kokularıyla birlikte gelir."
Ayrıca aşkın bilincin tam anlamıyla her yerde ve her an var olması düşüncesi, herkesin bildiği şu diyalogda da açıkça ifade edilmektedir: Öğrenci: "Tao nedir?" Usta: "Senin her günkü zihnindir." (...) "Eğer Tao, insanın her günkü zihninden başka bir şey değilse, neden ona Tao deniyor da basit bir şekilde insanın her günkü zihni denmiyor?" (...) Gerçekten de Tao'nun Kitabı'nda, Tao'nun yer ile gök var olmadan önce de var olduğu söylenir. Sizin her günkü zihniniz yer ile gök var olmadan önce de var mıydı? Belki de vardı, kim bilir? "Tao sizin her günkü zihninizdir" önermesinin, eğer tümüyle sözlük anlamında ele alınmazsa oldukça aydınlatıcı olacağına inanıyorum.
Reklam
Müzisyenin, ne bir melodinin var olduğuna "inanç" duyması, ne de melodinin varlığını birtakım kutsal otoriteler aracılığıyla kabullenmesi gerekir; müzisyen melodiyi doğrudan doğruya deneyimler ve melodi bir kez işitildi mi, bir daha ondan şüphelenmek olanaksızdır.
Vadinin Ruhu asla ölmez. Ona Gizemli Dişi denir. Ve Gizemli Dişi'nin girişi Yer'in ve Gök'ün doğduğu temeldir. O burada, her an içimizdedir. Onu istediğiniz kadar çekin Gene de kuramaz. (Lao Tzu, çev: Arthur Waley)1
Gerçek Tao'ya isimsiz yerine, isimlendirilemez demek daha uygun olabilir. İsimlendirilemez, çünkü isimlendirilme sürecinde değişime uğrar.
En iyisi Tao'yu rahat bırakmakta Tıpkı yuvalarındaki yavru kuşlar gibi.
Reklam
Yüce Tao, Sağa ve sola, her yere akar. Her şey var olmak için ona bağlıdır. Ve Tao onları terk etmez. Yaptıklarının karşılığında hiçbir şey istemez. Her şeyi sever ve besler,
Eğer bir insan kendi benliğini Tanrı'ya teslim etmeye karar verir ve benliğini köreltmeyle, arınma ve içsel bir disiplinle yıllar boyu uğraşırsa, sonunda birdenbire böylesine katı bir şekilde çabalayıp durduğu şeyin yalnızca bir yanılsama (illüzyon) olduğunu fark ettiği bir düzeye ulaşır! Yani birdenbire, kendi iradesinin de Tanrı'nın iradesinin bir parçası olduğunu ve hatta "Tanrı'ya isyan" olarak adlandırdığı şeyin bile Tanrı'nın eylemlerinin bir parçası olduğunu anlar. Başka sözcüklerle ifade edersek, Tanrı'ya isyan etmemesi "gerektiğini" değil, zaten ona isyan edemeyeceğini anlar. (...) Kim bilir, belki de İsa, dördüncü İncil'de "Baba ve ben biriz" derken, gerçekte söylemeye çalıştığı şey buydu.
Başkalarındaki üstünlüğü anlayan bir insanın kendini üstün bir insan olarak düşünmesi gerekmez. Bilgelerin ne yaptığını bilmesi için bilge olması gerekmez.
İsa şöyle demişti: "Baba, onları bağışla, çünkü ne yaptıklarını bilmiyorlar." Pek çok insan bana, bunu kibirli bulduklarını söylediler. "Şu İsa böylesine üstün, tenezzül edici, kibirli, bağışlayıcı bir tavır takınmaya nasıl cüret edebilmiş." Oysa İsa'nın "Sizi bağışlıyorum" demediğine, "Baba onları bağışla" dediğine ve bunların ikisinin farklı olduğuna dikkat edilmelidir.
210 öğeden 131 ile 140 arasındakiler gösteriliyor.