Sen, ey fısıltılı şarkı, ardında hesaplaşması bitmeyen bir tarçın kokusu bırakıp gittin ya, işte o geceden beri lanet okuyorum aklını çelen yıldızların puştluğuna. Göz kırpmasalardı sana, düşmezdin gecenin idam etmeyi seven karanlığına.
Ben senin ismini tarçın kokulu akide şekeri gibi tutuyorum ağzımda, damağımda, ruhumda… Kaygılarını biliyorum, yalnızlıklarını, kırgınlıklarını ve hırslarını da. Kalbinin ritmini duyuyorum; yanında olmasam, elini tutmasam da. Ruhunun en çirkef, suretinin en çirkin, zihninin en çiğ hallerini biliyorum; hiçbirini gözlerimle görmemiş olsam da. Ne bir mükafat verdin bana ne bir ceza. Ama cennetini de biliyorum, cehennemini de…
Reklam
Ya kokusu , ya herkesin aklına ziyan getiren tarçın , gül , akasya ve süt bebeği karışımı kokusu... Bu koku en dini bütün Müslümanı bile boğazına kadar günaha öylesine sokardı ki , kırk hatim indirse , yetmiş yedi yetim giydirse , Veysel Karani gibi kırk yıl çölde gezse bu günahın bağışlanması olanaksızdı .
Herhangi bir sıfat ya da belirleyici sözcük eklemeden sadece 'Kitap' diyorum ona ve bu ölçülü davranışın içinde, biraz çaresizlik, deneyüstü olanın sınırsızlığı karşısında duyulan sessiz bir teslimiyet de var; çünkü hiçbir sözcük, hiçbir dokundurma, havsalamızın almayacağı, bizi korkuyla ürperten, adı konulamasa da önceden sezinlenen bir şeyi yeterince ifade edemez. O mükemmel şeyle yüz yüze gelindiğinde, bir sürü sıfatın ya da sayısız niteliğin ne gibi bir yararı olabilir ki?
Biçimin, anlatımın, yalandan yapmanın gücünü, umarsız bir kütleye zorla benimsetilen, o kütleyi kendi acımasız, zorba ruhunu yönetircesine yöneten keyfî acımasızlığı anlıyor musunuz?
Yan yana dizilmiş kitap rafları boyunca dolaşacak, dergileri, resimleri gözden geçirecek, yüzleri lekeli, güzellikleri kusurlu genç kadınlarla mahrem, uzun konuşmalar yapacağız, ama onlar bizim ne istediğimizi anlamayacaklar.
Reklam
Bütün telaşımız, heyecanımız gereksiz bir çabanın, yararsız bir kovalamanın içinde tükenip gidinceye kadar biz hep birtakım yanlış anlamaların ortasında bulacağız kendimizi.
Sınıfa önce Carissa,sonra da Daemon geldi.Daemon sıramın üzerine mocha latte koydu.Havaya tarçın kokusu yayıldı. "Teşekkürler."Sıcak bardağı tuttum."Seninki nerede?" "Bu sabah susamadım," dedi,kalemini çevirerek.Omzumun üzerinden baktı."Selam Lesa." Lesa iç çekti."Benimde bir Daemon'ım olmalı." Sırıtmamı gizlemeyi başaramayarak ona döndüm."Seninde Chad'in var."... Gözlerini devirdi."O bana latte getirmiyor." Daemon kıkırdadı."Herkes benim kadar muhteşem olamaz."
... Çıplak ayak bileklerinde soylu çizgilerin en incesi... Kapalıca, kavuniçi rengi bir entariden giyimi içinde, öğretilemez ve öğrenilemez bir vakar ihtişamı... Yoksa masallardan kaçırılmış ve bu köye hapsedilmiş bir sultan mı bu? Tuhaf şey! Bu manzaradan karanfil, tarçın, zaafran, öd ağacı, günlük karışımı, içinde türlü renkler ve kokular tüten bir Mısırçarşısı havası çarptı yüzüne.. Ve aynı karışımın tadı ...
ANTİK KENT mutlu günlerimizdi… deniz tuzu, dövme gül yanık tarçın gibiydik rüzgârın saçlarımızı taradığı yamaçlarda ikimizden bir bayrak dalgalanırdı birbirine bakan
Reklam
Seninle balkonda bakisiyoruz cuma, genciz ikimiz de Kanat seslerini duyuyormusun sen de, ya ilahiyi Tarçın ve Lut seslerinden goğümüze uçuşan. Kalp yaramla oynamasam bozulmasa abdestim
Tuhaf bir teorisi vardı ; "bir evde ne kadar çok tarçın tüketilirse o kadar çok sevgi olur"
Kitap gençken inandığımız bir efsandir, ama yaşımız ilerledikçe onu ciddiye almaya başlarız.
Dün ajanslardan ''hayatınızı kurtaracak yedi besin'' başlığı altında bir haber geçti.Badem, kahve, tarçın, patates, zeytinyağı, çay ve sebze çorbası... Bunları düzenli olarak tüketirse ''hayatımız kurtuluyormuş.'' Ailemizden öğrendiğimiz hayat kurtarıcı yedi besin ise daha farklı. işte, hayatımızı kurtaracak yedi besin: Kul hakkı yememek, yalan söylememek, anaya-babaya asi olmamak, her daim şükretmek, ibadetleri aksatmamak, mazlumun yanında olmak, menfaat için şekle şekle girmemek...
Sayfa 9 - profil yayınlarıKitabı okudu
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.