İnsânî ilişkilerde sevgi idrâkî gerektirir. Sevdiğin şeyin veya insanın mahiyetine dair bilgi eksikse, sevilen şeyin kendisinden çok, onu sevmek vesilesiyle nefsin lezzetlenmesi söz konusu olur.
Peki nasıl olabilir? İdrâk etmenin ne mânâya geldiğini idrâk etmeden, deliler gibi “seviyorum”: liderimi, şeyhimi, babamı vesaire…
Umumiyetle öyle olduğu zannedilir; zan hakikat belirtmez.
Tarih boyunca bunun nice misâlleri vardır: İsa Aleyhisselâm’ın hain havarisi; Allah Resûlü’ne itaatsizliğin sembolü Salebe bin Âmir ve benzerleri…
Günümüzde de bu tür hâdiselerin cereyan şekli genellikle şöyledir: Bir adam liderine, şeyhine, hocasına ihanet eder… İhanet kötü bir şey olmakla birlikte, hâdise tetkik edildiğinde anlaşılır ki, ihanete muhatap olması gereken aslında lider(!), şeyh(!), hoca(!) imiş. Yâni “ahmak avlamaya memur” bu tipler, başta insanları kandırmayı başarır; işin suyu çıkınca ortalık sallanır… Herkes, kendi çevresinde ve sosyal şartları çerçevesinde bu tür hâdiselere şahittir.