ŞEHRİN SOKAKLARI
Yürüyorum şehrin sokaklarında,
Gün akşama yakın.
A’nı yaşıyorum.
Mevsimse bahar…
Erguvanlar çoktan açtı.
Artık mor salkımlı duvarların,
ŞEHRİN SOKAKLARI
Yürüyorum şehrin sokaklarında,
Gün akşama yakın.
A’nı yaşıyorum.
Mevsimse bahar…
Erguvanlar çoktan açtı.
Artık mor salkımlı duvarların,
Seni tanımadan önce ağaçların çiçek açtığı ve yaprak döktüğü mevsimleri hep kaçırırdım resim yapmayı sevdiğim halde denizin mavisini bilmezdim yaprağın yesilinin her mevsimi değiştiğine dikkat etmemiştim seni tanıdıktan sonra o güne kadar tabiat resmi yapmayı sevmedigim halde bir ağaç bir yaprak küçük bir ot bil çizmiş olmadığım halde ve daha çok insan resimlerini fotoğraflardan kareyle büyütmeyi kolayıma geldiği için tercih ettiğim halde seni tanıdıktan sonra gözleri yeni açılmış bir küçük hayvan gibi çevreyi şaşkın ve hayran bakışlarla insani ve insan olmayanı ayırmadan incelemeye başladım ve kalemi iğne uçlu mürekkepli kalemi ve resim kağıdını alarak kırlara açıldım ve eskiden kurşun kalemle çalıştığım zamanlarda yeni tarihten önce çizgilerimdeki kararsızlık yüzünden kağıdı sonsuz çizgilerle silip izleriyle kararttığım halde doğrudan doğruya çini mürekkeple çalışmaya başladım hiç silmden seçtiğim ağaçları evleri gökyüzünü yolları otları hele bu kadar ilgi çekici olduklarını ve büyük bir sevgiyle çözülebileceğini düşünmediğim otları ve toprağı yeni bir gözle görmeye başladım ve ilk anda ışık ve gölge meselelerini hallettiğim söylenemezse de duyuş bakımından ve her şeyi sanki onların arasındaki gizli ilişkiyi sezmişçesine sürekli bağlantılarla yerleştirme bakımından kağıda geçirmeyi becerdiğim söylenebilirdi
Yorgun şehrin;
Pabuç eskiten, arka sokaklarında,
Seğirtmeden, öylece yürüyorum,
En az şehir kadar yorgunum...
Güneşli bir gün;
Akşamın mahur kızıllığına yakın.
Sola duyarlı, o a'nı yaşıyorum.
Mevsimlerden bahar, mayıs sonları…
Erguvanlar çoktan çiçek açtı.
Tuzuna bile banamadık,
Yeşil eriğin geçti zamanı…
Artık mor salkımlı
Sus ve anla! Neye rağmen burdayız
Bırak eteklerinde yassı taşlar toplamayı
İmkânsıza talipken tarihten bir yaprak olduk
Dur ve dinle! Yağmur nasıl da
Yağmur nasıl da hiçbir şey anlatmıyor aslında
Yağmura dair bir sürü şey söylemiştim ya sana
Hepsi palavra.
Al ve iç! Bu sana uzattığım son kadeh
Son bir kez tenezzül et bunca rezilliğe rağmen
Gülmelerimiz de vardı apartman girişlerinde
Meyhane masalarında öpüşme girişimlerimiz
Sahi mutluyduk değil mi gece yarısı sokaklarda
Yan yana yürüyüp içimizden şiirler mırıldanırken
Heyhat! Onlar hayal artık biz hepsinden münezzeh
Al ve iç! Bu sana uzattığım kadeh.
Tamamsa git! Başlasın bitmeyen gece nöbetim
Ne ilk oturansın ne son huzursuzluğumun masasına
Bitmez denen onca şey hatırlanmazken bile
İyisi mi uzaklaş sen iyi dileklerinle
Giderken bana da limonlu bir çay söyle.
Gül kokuları çocukların kaburga kırıklarından geliyor
Acıyı ve insanlığı çocuklar
Böyle dayanılmaz kıldılar ve yeni suları
Onların bilgileri getirdi
Elleri önlerine bağlı - duruşları
Omuzlarından göğüslerine doğru kıvrık ve yumulu
Yaşarlar ebedi göz ve ölümsüzlük aşısı yapan kitabı
Ki şimendifer
Nasıl peşinden koşturursa katarları yolcu
Yorgun şehrin;
Pabuç eskiten, arka sokaklarında,
Seğirtmeden, öylece yürüyorum,
En az şehir kadar yorgunum...
Güneşli bir gün;
Akşamın mahur kızıllığına yakın.
Sola duyarlı, o a'nı yaşıyorum.
Mevsimlerden bahar, mayıs sonları…
Erguvanlar çoktan çiçek açtı.
Tuzuna bile banamadık,
Yeşil eriğin geçti zamanı…
Artık mor salkımlı