Ben küçük bir çocukken annem insanların ruhlarını iki şekilde kay­bettiklerini söylerdi: ya biri gelir onu senden alırdı ya da kendi isteğinle teslim ederdin.
Sen benim kendime karşı hissettiğim acıma duygusunu, şirretliğimi, dünyaya haddini bildirme arzumu aldın ve hepsini kendine yönlendirdin. Seni o zaman sevdim. Çünkü sen beni görüyordun. Sanki körlükten uyanmış ve ruh eşimle burun buruna beklediğimi fark etmiş gibiydim. Ki bu senin ruhun benimkini iyileştirene kadar inanmadığım bir konseptti. Daha önce bana hâkim olan karanlık senin aydınlığına boyun eğmişti. Beni bağlayan halatlar artık kendime acıma duygusu ya da şirretlik değildi. O halatlar birdenbire sen olmuştun ama iyi anlamda. Kendimi tek parça hâlinde tutabilmek için o halatlara ihtiyacım var. Artık kendime zarar vermek istemiyorum, çünkü bu seni de incitiyor.
Reklam
“Sakın ölme,” diye uyardım onu. “Ölecek olursan hemen ardından geleceğim.” Eğer beni duyabiliyor olsaydı onu benim ölümümle tehdit etmek işe yarardı. Sadece beni hayatta tutabilmek için ölüme direnirdi.
Eller, birisini yaralayabilirdi de iyileştirebilirdi de. Onun elleri iyileştiriyordu.
"Bir insan en çok sevdiği şey kadar iyidir."
Sayfa 210Kitabı okudu
Mutlu olmaya gönüllü olmalısın. Hayatının karmaşıklığına rağmen olanları yalnızca kabul etmeli, ideallerinden kurtulmalı ve takip edecek yeni bir mutluluk haritası çıkarmalısın.
Reklam
Geri199
1.000 öğeden 991 ile 1.000 arasındakiler gösteriliyor.