Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
Uykuların kaçar geceleri Bir türlü sabah olmayı bilmez Dikilir gözlerin tavanda bir noktaya Deli eden bir uğultudur başlar kulaklarında Ne çarşaf halden anlar, ne yastık Girmez pencerelerden beklediğin aydınlık Kapanır yatağına çaresizliğine ağlarsın Onun unutamadığın hayali Sigaradan derin bir nefes çekmişçesine dolar içine Sevmek neymiş birgün
Sigarayı söndürdüm, odaya girdim. Gözüm karanlığa alışmıştı. Akrobatı açmama gerek yoktu. Zaten Müzeyyen, evde yoktu. Tek harekette bütün ışıkları yaktım. Ufaklığın odasına daldım, boştu. Göze görünebilecek, not bırakılabilecek her yere baktım. Bir daha, bir daha baktım. Telefonun yanındaki not defterine, not defterindeki yazılara, yazıların
Reklam
Türk kozmogonisini Altay Türklerinde görüyoruz. Bunlara göre, hiçbir şey yokken, yalnız iki mevcut vardı : Kara Han ile Su. Kara Han'dan başka gören, Su’dan başka görünen yoktu. Su, ezelden beri dalgalanan bîr kaos mesabesinde idi; bir ummân, bir sevâd idi. Kara Han, bir ilm-i ezelî, bir kenz-i mahfî hükmünde idi. Kara Han, nihayet
-Peki asıl mesaj neydi? İshak neyi sembolize ediyor olabilirdi? -Hayatlarımız boyunca neye tutunuruz? Neyimizi korumak adına birbirimizi kırarız? Neyimizin üstüne kıyafetler giydirip, maskeler takarız? Nedir ölesiye savunduğumuz, en değerlimiz?? Ve aynı zamanda O’ nunla aramızdaki en büyük engelimiz? -“Nefs”ti…İbrahim’ e rüyasında, Rabbi ile
Kimler geldi geçti şu fani dünyada… Sen mi kalacaksın benim yanım da, Ben de emanetim bu dünyada…
Olmemişti. Belki de karanlık ruhlar, yeraltı dünyasından gelen yaratıklar, ölmüyordu. Ama bir sıkımlık canı kalmıştı. O artık amansız bir avcı değil, yıkılmış ve ihanete uğramış biriydi. Bir zamanlar şıldayan yüzünde gözyaşlarının derin isleri vardı. Prens biraz daha yaklaştığında göz göze geldiler. Kadın gülümsediğinde sivri dişleri göründü.
Reklam
Bir gün ışıksız rüzgârsız bir sessizlikle geldi. Gideceğim, dedi. Burada üşüyorum. Dünya ağır. İnsan korkunç. İnanacak gücüm kalmadı. Her şeye bulantıyla bakıyorum. Güzellik yıkıı. Hiçbir inceliğe inanmıyorum. Bir sonsuz kum içinde bir yıldız rüyasıyım. Seni sevecektim. Söyleyemedim. Gidince mi? Yalnızlık benden önce gidecek, biliyorum. Belki filizlenen bir taş... bir yerlerde. Hepsi bu...
Dağlar arasına gizlenmiş, üstü bulutlarla kaplı, taş evleri ve ağaçsız bahçeleriyle uzaktan bir kayalığı andıran köye, gü­neş batmak üzereyken, elinde uzun asasıyla, siyah hırka­lı bir gezgin geldi. Önce duvarları, sonra köpekleri, ardın­dan duvar dibinde oturan yaşlıları selamladı. Adını soranla­ra, ben peygamberim, diye karşılık verdi. Evine davet eden­leri nazikçe geri çevirdi. Uzun yoldan yayan geldiği için çıp­lak ayaklan yarılan ve bastığı yerde kan izleri bırakan gezgi­ne ısrar ettiler, yemek sundular. O su içmekle yetindi ve yu­muşak sesiyle, benim peygamberliğime kim inanırsa onun konuğu olur, onun yemeğini yerim, dedi. Çocuklar meraklı gözlerle bakarken, yaşlılar güldü . Gezgin geceyi dışarıda ge­çirdi. Sabahleyin peygamberlikten söz etti ve bir mucize gös­termesini isteyen köylülere tutkuyla seslendi: Kalbi yansıtan söz, en büyük mucizedir! Başka mucize aramayın, söze ina­nın!
Sırtüstü yatıp dinlendik biraz, ılık bir esinti vardı. Bir süre sonra doğrulup tentürdiyotu sürdü. Sigaralarımızı yaktık, yavaşça konuşarak oturduk orada. Gitmeye karar verdik sonunda. Evinin kapı­ sına kadar götürdüm. Orada durup kucaklaşırken birden sımsıkı yakaladı beni ve sürükledi. «Bırakamam seni daha,» dedi. Der demez de üstü­ me
Sayfa 81
Reklam
Efsane ..
Kırmızı kaputunun eteklerini toplayıp kuşağına arkadan sokuşturduktan sonra, ihtiyar görünmesine rağmen çevik bir hareketle bahçe duvarına tırmandı. Yan sokağa doğru tam atlayacaktı ki, duvarın yanında bir armutağacı olduğunu fark etti. Tepesinde bir armut göze çarpıyordu ihtiyar adam koynundan çıkarttığı kös tokmağıyla dalı biraz kendine doğru
Kimler geldi geçti şu fani dünyada… Sen mi kalacaksın benim yanım da, Ben de emanetim bu dünyada…
Ta gerilerde, hayatının başlangıcında aydınlık bir nokta vardı ve sonrasında her şey karardıkça kararıyordu, hem de gitgide artan bir hızla... "Ölüme olan uzaklığın karesiyle ters orantılı şekilde" diye düşündü İvan İlyiç. Aşağı doğru artan bir hızla düşen taş örneği geldi aklına. Hayat, bir artan acılar silsilesi, uzağa, daha uzağa, kendi sonuna, en korkunç acıya doğru hızla düşüyor. "Düşüyorum."
DÜLGER BALIĞININ ÖLÜMÜ Hepsinin gözleri güzeldir. Hepsinin canlıyken pulları kadın elbiselerine, kadın kulaklarına, kadın göğüslerine takılmağa değer. Nedir o elmaslar, yakutlar, akikler, zümrütler, şunlar bunlar?.. Mümkün olsaydı da balolara canlı balık sırtlarının yanar döner renkleriyle gidebilselerdi bayanlar; balıkçılar milyon, balıklar
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.