Osmanlı’nın
fütühat anlayışının arkasında hep, o i’lâ-yı kelimetullah
vardır. Cihat anlayışında tasavvufî bir ton her zaman
bulunmaktadır. Şöyle ki ordu şeyhi diye bir makâm vardır.
Ordu her zaman, şeyhin veya şeyhlerin denetiminde tesbîh
çekerek yâni, evrâdlı, ezkârlı bir şekilde savaşa giderdi. Bir
taraftan kösler, diğer taraftan bendirler vurulurdu. Bir-iki tane
değil, yüzlerce bendirin aynı anda vurulmasıyla savaşa
yürüyüşü tahayyül edebiliyor musunuz? Nasıl bir şevk, nasıl
bir heyecan! Meselâ, militer amaçlı olarak algılanan mehter
mûsıkîsi, tekke kökenlidir. Sonraki yüzyıllarda Batı tesiriyle
marşlar oluşmuştur. Ama başlangıçta Hacı Bektâş ocağının
ilâhîlerinin ritmik hâle getirilmesiyle oluşmuş ordu ilâhîleri
vardı. Özetle, Osmanlı’da tasavvuf, her yerdedir; hayatın her
alanına nüfûz etmiştir.