Kişi Allah’ın vahyiyle aklını kullanarak mürşidini bulmalıdır; çünkü vahiy akıl için ışıktır. Işık varsa akıl görür, ışık yoksa akıl göremez. Bu yüzden kulaktan dolma bir bilgiyle “herhalde şöyle olması lazım, böyle söylemişler” demekle mürşid bulunmaz. Mürşid, Resulullah (s.a.v.) Efendimiz’in varisidir ve onu temsil eder. Bu durumda Resulullah
_Hayat öylesine sürprizlerle doludur ki, sırtındaki küfeyi alır kiminden, elmasları yükler taş yerine. _Onların zırvalara inanmalarının sebebi, cahillikleri. _Sefil egolarının değer ölçüleriyle ölçüp, gerçeğe, güzele ve iyiye ağızlarından salyalar saçarak nutuk çekiyorlar. _Köle tiplerden oluşmuş hiçbir devlet yasayamaz. Köleden doğan yine köle
Reklam
Bana, saygı sözcüğünü kullanmakla, aklın bir kavramıyla soruya açıklık getirecek yerde, karanlık bir duygu arkasına sığındığım söylenerek, karşı çıkılabilir. Ne var ki, saygı bir duygu olsa bile, etkilenmekle [edilgin olarak] duyulan bir duygu değil, aklın bir kavramı aracılığıyla kendi kendine yaşanan, bundan dolayı da eğilimin ya da korkunun yarattığı ilk türden bütün duygulardan türce ayrılan bir duygudur. Kendim için bir yasa olarak tanıdığımı, saygıyla tanıyorum. Bu da, duyularıma başka herhangi bir etkileme aracılığı olmadan, istememin bir yasa altında bulunduğu bilincinden başka birşey demek değildir. İstemenin yasa tarafından belirlenmesinin ve bunun bilincinin adı saygıdır; öyle ki bu saygı, yasanın özneye etkisi olarak görülür, nedeni olarak değil. Aslında saygı, ben sevgimi yıkan bir değerin tasarımıdır; dolayısıyla ne eğilim ne de korku nesnesi sayılabilecek bir şeydir, hernekadar bunların her ikisine de denk düşen bir şey taşıyorsa da. Saygının nesnesi yalnız ve yalnız yasadır, hem de kendi kendimize, üstelik kendi başına zorunlu imişçesine kabul ettirdiğimiz yasa. Yasa olarak ona biz, ben sevgimize danışmadan boyun eğeriz; ama kendimize kendimiz tarafından kabul ettirilmiş bir yasa olarak o, yine de istememizin sonucudur; ilk bakımdan korkuya, ikinci bakımdan ise eğilime denk düşer.
Sayfa 16 - Türkiye Felsefe KurumuKitabı okudu
Önce yoldaş hakikatini bir de Musa(as) penceresinden bakalım
KUR’ÂN-I HAKÎM’DE EN GENİŞ ŞEKİLDE zikredilen kıssa, Hz. Musa’nın kıssasıdır. Birçok sûreye yayılan bu kıssanın en mânidar kesitlerinden birini ise, Hz. Musa’nın ilk vahye ve ilk mucizeye mazhar olduğunda yaptığı dua teşkil eder. Rabbinin hitabına muhatap olup asâ ve yed-i beyzâ mucizelerine mazhar kılındığı anda, yani Hâlik-ı Zülcelâl tarafından
Madem yeri geldi, açıklayayım: Yılmaz'ın yeni kitabı çıkmış. Ailece görüşmeyiz.Çünkü benim bir ailem yok. Ama zorlarsanız, ailemiz halktır deriz ikimizde. Onun dayısı benim bir yerlerden öğretmenimdir, benim halam zaten onun aşk kirvesi. Dağlara baka baka, kıçını Akdeniz rüzgârına kaptırmış bir toprağın çocuklarıyız. Annelerimiz bir nasılsa;
Sayfa 44 - SelKitabı okudu
kalp_kalp_kalp
Bir sanat eserinin 'söyledikleri'ni ahlaken onaylamak ya da onaylamamak, bir sanat eserinden cinsel heyecan duymak kadar zahiri bir durumdur. (Elbette bu eğilimlerin ikisine de çok yaygın rastlanmaktadır.) Bu ahlaki onaylama ya da onaylamamanın herhangi birisini uygun ve isabetli göstermeye yarayan gerekçeler, bir diğer tutum için de
Sayfa 38 - ne şahane zihin ama_Kitabı okudu
Reklam
Yanıltmayın beni Peder . Eğer sonunda cezalandıracaksa , Tanrı’nın beni hiç yaratmamış olması daha doğru olmaz mıydı ? Neden beni yarattı ? Sonunda böyle olacağını bilmesi gerekirdi . Eğer biliyorduysa demek ki cezalandırabilmek için yaratmıştır . O zaman elden ne gelir ? Bunu kim değiştirebilir ? Madem Tanrı öyle uygun bulmuş , bu cezanın önüne hiçbir şey geçemez. Eğer böyle bir niyeti taşıyorsa , daha baştan taşımıştır , kimsenin bunu önlemeye gücü yetmez . Acaba din adamları , fikrini değiştirmesi için Tanrı ‘yı ilan edebilirler mi ? Ya da niyetlerinden vazgeçilebilirler mi onu ? Tanrı kararını baştan vermiş peder . Siz ise kalkmış Tanrıyı kararından caydırabileceğinizi düşünüyor, günah işliyorsunuz ..
Eğer kişi, kötü bir şey yaptıktan sonra ve yaptığı için bir suçluluk duygusu taşıyorsa, o zaman bu duyguya daha çok "pişmanlık" demek gerekir.
Fakat ne çok şehit var bu memlekette yahu! Demokrasi şehidi, basın şehidi, trafik şehidi! Anasını satayım her ölen şehit oluyor. Belediyenin açık unuttuğu çukura düşüp ölene de yakında şehit derlerse şaşmayın kanalizasyon şehidi! Hah ha! Örneğin, dinle imanla hiç ilgisi olmayan bir polis ya da asker çatışmada ölüyor; o da şehit. Ben anlamadım ki
Sayfa 302 - İz YayınlarıKitabı okudu
"- Özenti çok kötü bir şey, öyle değil mi? Hayatı da sanatı da bozan bir şey. - Yani insan otantik sahih olmalı demek istiyorsun. - Evet, insan her zaman gerçeğe yaklaşmalı demek istiyorum. - Peki gerçeğe hangi yollarla yaklaşılır? - Yabancılaşmadan kurtularak herhalde. - Ama bizi çeviren hayatın her alanı yabancılaşmanın izlerini taşıyorsa, tek başımıza bu izleri silebilir miyiz? - Silemeyiz. Ama her şeyin farkına varmaya çalışabiliriz. - Bu insanı kurtarmaya yeter mi peki? Yaşadığın hayatın ve insan ilişkilerinin değişmesi gerekir. - Ama düzene karşı savaşan, mücadele eden insanlar yabancılaşmadan uzaklaşabilir, öyle değil mi? - İnsanın oluşumu, kişiliği, şartlanmaları o kadar kolay değişmez ki.."
Reklam
Kelime; aslında yara demek. İnsanın çıkardığı sese lafız denir ve bu atmak demektir. Eğer bu lafız bir anlam taşıyorsa ve karşıdakinde bir iz bırakıyorsa buna kelime denir. Kelime; iz bırakmak, çizik atmak, yaralamaktır.
İbrahim bin Ethem
İşte yine yalnız kaldığı ve boşlukta hızla yuvarlandığı bir gece koca sarayının tavanında bir takırtı işitir. "Kim var orada?" diye seslendiğinde gönlünü titreten bir ses; "Devemi arıyorum." der. Bu cevap karşısında celallenen Sultan Ibrahim "Senin devenin sarayın damında ne işi var?" der. Bu defa ses Ibrahim'den
Eğer kişi, kötü bir şey yaptıktan sonra ve yaptığı için bir suçluluk duygusu taşıyorsa, o zaman bu duyguya daha çok "pişmanlık" demek gerekir.
28 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.